-
یک گهر بودیم همچون آفتاب ** بیگره بودیم و صافی همچو آب
- Güneş gibi bir cevherdik, düğümsüz ve saftık, su gibi.
-
چون به صورت آمد آن نور سره ** شد عدد چون سایههای کنگره
- O güzel ve lâtif nur surete gelince kale burçlarının gölgesi gibi sayı meydana çıktı.
-
کنگره ویران کنید از منجنیق ** تا رود فرق از میان این فریق
- Mancınıkla burçları yıkın ki bu bölüğün arasından ayrılık kalksın.
-
شرح این را گفتمی من از مری ** لیک ترسم تا نلغزد خاطری 690
- Mutlaka ben bunu açar, anlatırdım, fakat bir fikir bile sürçmesin, (bundan) korkarım.
-
نکتهها چون تیغ پولاد است تیز ** گر نداری تو سپر واپس گریز
- Nükteler keskin bir çelik kılıç gibidir. Eğer kalkanın yoksa gerisin geriye kaç!
-
پیش این الماس بیاسپر میا ** کز بریدن تیغ را نبود حیا
- Kalkansız bu elmasın karşısına gelme. Çünkü kılıca, kesmekten utanç gelmez.
-
زین سبب من تیغ کردم در غلاف ** تا که کج خوانی نخواند بر خلاف
- Ben bu sebepten kılıcı kına koydum; Ters okuyan birisi, aykırı mana vermesin.
-
آمدیم اندر تمامی داستان ** وز وفاداری جمع راستان
- Hikâyeyi tamamlamaya, doğrular topluluğunun vefakârlığından bahse geldik:
-
کز پس این پیشوا برخاستند ** بر مقامش نایبی میخواستند 695
- O reisin ölümünden sonra kalktılar, yerine bir vekil istedilerdi.
-
منازعت امرا در ولیعهدی
- Emirlerin veliahtlık için savaşları ve birbirlerine kılıç çekmeleri
-
یک امیری ز آن امیران پیش رفت ** پیش آن قوم وفا اندیش رفت
- O emirlerin birisi öne düşüp o vefalı kavmin yanına gitti.