-
اندر آیید ای همه پروانهوار ** اندر این بهره که دارد صد بهار
- Ey ahali, hepiniz yüzlerce baharı olan bu nasibe pervane gibi gelin, atılın!” diye bağırdı.
-
بانگ میزد در میان آن گروه ** پر همیشد جان خلقان از شکوه
- O, cemaat ortasında böylece bağırmakta; halk, sesinden heybet içinde kalmaktaydı.
-
خلق خود را بعد از آن بیخویشتن ** میفگندند اندر آتش مرد و زن
- Bunun üzerine kadın, erkek kendilerini, ihtiyarsız, ateşe atmağa başladılar.
-
بیموکل بیکشش از عشق دوست ** ز آن که شیرین کردن هر تلخ از اوست 805
- Hem de memur olmaksızın, kimse kendilerine cebretmeksizin. Yalnız dost aşkıyla… Çünkü sevgili, her acıya lezzet verir.
-
تا چنان شد کان عوانان خلق را ** منع میکردند کاتش در میا
- Nihayet öyle oldu ki hademe, halkı “Ateşe atılmayınız” diye menetmeye başladı.
-
آن یهودی شد سیه رو و خجل ** شد پشیمان زین سبب بیمار دل
- O Yahudi, yüzü kara ve mahcup bir hale geldi. Bu sebeple pişman oldu, gönlü sıkıldı.
-
کاندر ایمان خلق عاشقتر شدند ** در فنای جسم صادقتر شدند
- Zira halk, imana eskiden olduğundan daha ziyade âşık, kendilerini feda etmekte daha fazla sadık oldular.
-
مکر شیطان هم در او پیچید شکر ** دیو هم خود را سیه رو دید شکر
- Şükrolsun ki, Şeytan’ın hilesi ayağına dolaştı. Şükrolsun ki, Şeytan da kendisini yüzü kara gördü!
-
آن چه میمالید در روی کسان ** جمع شد در چهرهی آن ناکس آن 810
- Halkın çehresine sürüp bulaştırdığı zillet tamamıyla o adamlıktan dışarı padişahın yüzüne bulaştı.
-
آن که میدرید جامهی خلق چست ** شد دریده آن او ایشان درست
- O, pervasızca, halkın elbisesini yırtardı, kendininki yırtıldı, halkın elbisesi sağlam kaldı.
-
کج ماندن دهان آن مرد که نام محمد را علیه السلام به تسخر خواند
- Muhammed Aleyhisselâm’ın adını eğlenerek anan kimsenin ağzının çarpık kalması