English    Türkçe    فارسی   

1
851-860

  • باد آتش می‌‌خورد از امر حق ** هر دو سر مست آمدند از خمر حق‌‌
  • Rüzgâr Hal’kın emriyle ateş olur; her ikisi de Tanrı şarabıyla sarhoş olmuşlardır.
  • آب حلم و آتش خشم ای پسر ** هم ز حق بینی چو بگشایی بصر
  • Ey oğul! Eğer gözünü açarsan hilim suyunun da, hışım ateşinin de Hak’tan olduğunu görürsün.
  • گر نبودی واقف از حق جان باد ** فرق کی کردی میان قوم عاد
  • Rüzgârın canı Hakk’a vâkıf olmasaydı, Âd kavmini(müminlerden) nasıl ayırt ederdi?
  • قصه‌‌ی باد که در عهد هود علیه السلام قوم عاد را هلاک کرد
  • Hûd Aleyhisselâm zamanında Âd kavmini helâk eden rüzgârın hikâyesi
  • هود گرد مومنان خطی کشید ** نرم می‌‌شد باد کانجا می‌‌رسید
  • Hûd, müminlerin bulundukları yerin çevresine bir çizgi çizdi. Rüzgâr, o araya gelince hafif ve lâtif bir halde esiyordu.
  • هر که بیرون بود ز آن خط جمله را ** پاره پاره می‌‌گسست اندر هوا 855
  • Çizgiden dışarıda olanların hepsini, havada parça parça ediyordu.
  • همچنین شیبان راعی می‌‌کشید ** گرد بر گرد رمه خطی پدید
  • Şeybân-ı Râî de sürünün etrafında böyle apaçık bir çizgi çekerdi.
  • چون به جمعه می‌‌شد او وقت نماز ** تا نیارد گرگ آن جا ترک تاز
  • Cuma günü, namaz vakti Cuma namazına gidince kurtlar sürüye saldırmasın, yağmalamasınlar diye böyle yapardı.
  • هیچ گرگی در نرفتی اندر آن ** گوسفندی هم نگشتی ز آن نشان‌‌
  • Hiçbir kurt, çizgiden içeri girmezdi. Hiçbir koyun da çizgi dışına çıkmazdı.
  • باد حرص گرگ و حرص گوسفند ** دایره‌‌ی مرد خدا را بود بند
  • Tanrı erinin dairesi, kurdun hırs yeline de set ve mânia olmuştu, koyunun hırs yeline de.
  • همچنین باد اجل با عارفان ** نرم و خوش همچون نسیم یوسفان‌‌ 860
  • Böylece ecel rüzgârı da ariflere gül bahçelerinden esip gelen rüzgâr gibi lâtif ve hoştur.