-
این عجایب دید آن شاه جهود ** جز که طنز و جز که انکارش نبود
- O Yahudi padişahı bu acayip mucizeleri gördü. Fakat ancak taan ve inkârda bulundu.
-
ناصحان گفتند از حد مگذران ** مرکب استیزه را چندین مران 870
- Nasihatçiler: “İşi haddinden ileri götürme, inat hayvanını bu kadar ileri sürme” dediler.
-
ناصحان را دست بست و بند کرد ** ظلم را پیوند در پیوند کرد
- Nasihatçilerin ellerini bağlayıp hapsetti. Zulmünü birbirine uladı (biteviye ve daha fazla zulmeder oldu).
-
بانگ آمد کار چون اینجا رسید ** پای دار ای سگ که قهر ما رسید
- “Madem iş bu dereceye vardı. Ey köpek, sabret; kahrımız erişti!” diye bir ses geldi.
-
بعد از آن آتش چهل گز بر فروخت ** حلقه گشت و آن جهودان را بسوخت
- Ondan sonra ateş kırk arşın alevlendi; bir halka teşkil etti ve o Yahudileri yaktı.
-
اصل ایشان بود آتش ابتدا ** سوی اصل خویش رفتند انتها
- Onların asılları önceden de ateşti; sonunda da asıllarına gittiler.
-
هم ز آتش زاده بودند آن فریق ** جزوها را سوی کل باشد طریق 875
- Zaten zümre ateşten doğmuştu. Cüzüler kül tarafına yol alır, o tarafa giderler.
-
آتشی بودند مومن سوز و بس ** سوخت خود را آتش ایشان چو خس
- Onlar ancak mümini yakan bir ateştiler. Kendilerini kendi ateşleri çerçöp gibi yaktı.
-
آن که بوده ست امه الهاویه ** هاویه آمد مر او را زاویه
- Anası(mayası) Hâviye olan kimsenin mekânı, ancak Hâviyedir.
-
مادر فرزند جویان وی است ** اصلها مر فرعها را در پی است
- Çocuk anası, onu arar; asıllar, mutlaka feri’leri izler.