English    Türkçe    فارسی   

1
928-937

  • آن که او از آسمان باران دهد ** هم تواند کاو ز رحمت نان دهد
  • Gökten yağmur veren, rahmetiyle can vermeye kadirdir” dediler.
  • باز ترجیح‌‌نهادن شیر جهد را بر توکل‌‌
  • Aslanın yine çalışmayı tevekküle tercih etmesi
  • گفت شیر آری ولی رب العباد ** نردبانی پیش پای ما نهاد
  • Aslan dedi ki: “Evet ama kulların Tanrısı bizim ayağımızın önüne bir merdiven koydu.
  • پایه پایه رفت باید سوی بام ** هست جبری بودن اینجا طمع خام‌‌ 930
  • Dama doğru basamak basamak çıkmalı, burada Cebrî olmak ham tamahtır.
  • پای داری چون کنی خود را تو لنگ ** دست داری چون کنی پنهان تو چنگ‌‌
  • Ayağın var, nasıl olur da kendini topal edersin; elin var, neye pençeni saklarsın?
  • خواجه چون بیلی به دست بنده داد ** بی‌‌زبان معلوم شد او را مراد
  • Efendi, kölenin eline beli verince söylemeden dileği malûm olur.
  • دست همچون بیل اشارتهای اوست ** آخر اندیشی عبارتهای اوست‌‌
  • Bel gibi olan el de, Tanrı işaretlerindendir. Sonu düşünmek hassası da onun ibareleridir.
  • چون اشارتهاش را بر جان نهی ** در وفای آن اشارت جان دهی‌‌
  • Tanrı’nın işaretlerini canına nakşederek ve o işarete vefakârlık ederek can verirsen.
  • پس اشارتهای اسرارت دهد ** بار بر دارد ز تو کارت دهد 935
  • Sana nice sır işaretleri bahşeyler; senden yükü kaldırır, seni iş güç sahibi eder.
  • حاملی محمول گرداند ترا ** قابلی مقبول گرداند ترا
  • Şimdi yük altındasın; Tanrı seni yükler, bindirir… Şimdi onun emrini kabul etmektesin; sonra seni makbul eder.
  • قابل امر ویی قایل شوی ** وصل جویی بعد از آن واصل شوی‌‌
  • Şimdi onun emrini kabul etmişsin, sonra o emirleri söylersin. Şimdi vuslat arıyorsun, ondan sonra da vasıl olursun.