-
چون اشارتهاش را بر جان نهی ** در وفای آن اشارت جان دهی
- Tanrı’nın işaretlerini canına nakşederek ve o işarete vefakârlık ederek can verirsen.
-
پس اشارتهای اسرارت دهد ** بار بر دارد ز تو کارت دهد 935
- Sana nice sır işaretleri bahşeyler; senden yükü kaldırır, seni iş güç sahibi eder.
-
حاملی محمول گرداند ترا ** قابلی مقبول گرداند ترا
- Şimdi yük altındasın; Tanrı seni yükler, bindirir… Şimdi onun emrini kabul etmektesin; sonra seni makbul eder.
-
قابل امر ویی قایل شوی ** وصل جویی بعد از آن واصل شوی
- Şimdi onun emrini kabul etmişsin, sonra o emirleri söylersin. Şimdi vuslat arıyorsun, ondan sonra da vasıl olursun.
-
سعی شکر نعمتش قدرت بود ** جبر تو انکار آن نعمت بود
- Tanrı’nın nimetine şükretmeye çalışmak kudrettir. Senin cebrîliğin ise o nimeti inkârdır.
-
شکر قدرت قدرتت افزون کند ** جبر نعمت از کفت بیرون کند
- Onun verdiği kudrete şükretmek kudretini artırır. Cebir ise nimeti elinden çıkarır.
-
جبر تو خفتن بود در ره مخسب ** تا نبینی آن در و درگه مخسب 940
- Senin cebrîliğin yolda uyumaktır, uyuma; o kapıyı, o dergâhı görmedikçe uykuya dalma!
-
هان مخسب ای جبری بیاعتبار ** جز به زیر آن درخت میوهدار
- Ey dikkatsiz Cebrî! Sakın o meyvalı ağacın altından gayrı bir yerde uyuma.
-
تا که شاخ افشان کند هر لحظه باد ** بر سر خفته بریزد نقل و زاد
- Ki rüzgâr her anda dalları silkip başına çerez ve azık döksün.
-
جبر و خفتن در میان ره زنان ** مرغ بیهنگام کی یابد امان
- Cebre inanmakla yol kesen haydutlar arasında uyumak müsavidir. Vakitsiz öten kuş nasıl olur da kurtulur?