مکرها کردند آن دانا گروه ** که ز بن بر کنده شد ز آن مکر کوه
O bilgili, idrakli kavimler hileler düzmüşler, tedbirlerde bulunmuşlardır. Öyle tedbirler ki o tedbirlerle dağ bile tâ dibinden kopar, yerinden ayrılırdı.
کرد وصف مکرهاشان ذو الجلال ** لتزول منه اقلال الجبال
Tanrı, onların hile ve tedbirlerini “O tedbirler yüzünden dağların tepeleri bile oynar, yıkılır, dümdüz olurdu” diye övdü.
جز که آن قسمت که رفت اندر ازل ** روی ننمود از شکار و از عمل
(Bunca tedbirlerine rağmen) o avlanmalarından, o çalışmalarından ezelde verilen kısmetten başka bir şey yüz göstermedi…
جمله افتادند از تدبیر و کار ** ماند کار و حکمهای کردگار
Hepsi tedbirlerden de âciz kaldılar, çalışmadan da; ortada Tanrı’nın işi ve hükümleri kaldı.
کسب جز نامی مدان ای نامدار ** جهد جز وهمی مپندار ای عیار955
Adı, sanı belli kişi! Kazanmayı bir addan başka bir şey bilme; ey kurnaz ve hilekâr adam! Çalışmayı bir vehimden başka bir şey sanma.”
نگریستن عزراییل بر مردی و گریختن آن مرد در سرای سلیمان و تقریر ترجیح توکل بر جهد و قلت فایدهی جهد
Azrail’in birisine bakması, onun da Süleyman Aleyhisselâm’ın sarayına kaçması, tevekkülün çalışmadan üstün olduğu ve çalışmadaki faydaların azlığı
زاد مردی چاشتگاهی در رسید ** در سرا عدل سلیمان در دوید
Sâf bir adam, bir kuşluk çağında koşa koşa Süleyman’ın adalet sarayına erişti.
رویش از غم زرد و هر دو لب کبود ** پس سلیمان گفت ای خواجه چه بود
Yüzü gamdan sararmış, dudakları morarmıştı. Süleyman, ona “Efendi ne oldu?” dedi.
گفت عزراییل در من این چنین ** یک نظر انداخت پر از خشم و کین
O “Azrail, bana öyle bir hışımla, öyle bir kinle baktı ki…” dedi
گفت هین اکنون چه میخواهی بخواه ** گفت فرما باد را ای جان پناه
Süleyman “Peki, şimdi ne diliyorsan dile bakalım” dedi. O dedi ki: “Ey canları koruyan! Rüzgâra emret;
تا مرا ز ینجا به هندستان برد ** بو که بنده کان طرف شد جان برد960
Beni tâ Hindistan’a götürsün; belki kulunuz oraya gidince canını kurtarır.”