-
چشمشان خانهی خیال است و عدم ** نیستها را هست بیند لاجرم
- Onun gözü hayal ve yokluk evidir. Hulâsa o, yokları var görür.
-
چشم من چون سرمه دید از ذو الجلال ** خانهی هستی است نه خانهی خیال
- Benim gözüme ululuk sahibi Allah’ın sürmesiyle sürmelenmiştir. Varlık evidir, hayal evi değil.
-
تا یکی مو باشد از تو پیش چشم ** در خیالت گوهری باشد چو یشم
- Gözünde bir tek kıl olsa hayalinde gevher, yeşim taşı gibi görünür.
-
یشم را آن گه شناسی از گهر ** کز خیال خود کنی کلی عبر 110
- Hayalinden tamamıyla geçersen o vakit yeşim taşını, gevherden ayırt edebilirsin.
-
یک حکایت بشنو ای گوهر شناس ** تا بدانی تو عیان را از قیاس
- Ey gevher tanıyan kişi, bir hikâye dinle de meydanda ve apaçık olan şeyi kıyastan fark et.
-
هلال پنداشتن آن شخص خیال را در عهد عمر
- Allah razı olsun, Ömer zamanında birisinin, hayalini hilâl sanması.
-
ماه روزه گشت در عهد عمر ** بر سر کوهی دویدند آن نفر
- Ömer zamanında oruç ayı geldi. Birkaç kişi bir dağın tepesine koştu.
-
تا هلال روزه را گیرند فال ** آن یکی گفت ای عمر اینک هلال
- Oruç ayının hilâlini görüp kutlulanmak, onu hayra yormak istiyorlardı. Birisi “ Ey Ömer, işte hilâl” dedi.
-
چون عمر بر آسمان مه را ندید ** گفت کاین مه از خیال تو دمید
- Ömer gökyüzüne baktıysa da ayı göremedi. “ Bu ay senin hayalinden meydana geldi.
-
ور نه من بیناترم افلاک را ** چون نمیبینم هلال پاک را 115
- Yoksa ben, gökleri senden daha iyi görürüm. Tertemiz hilâli nasıl olur da görmem?
-
گفت تر کن دست و بر ابرو بمال ** آن گهان تو بر نگر سوی هلال
- Elini ısla da kaşını sıvazla. Ondan sonra hilâle bak!” dedi.