-
همچو نایی نالهی زاری کند ** لیک بیگار خریداری کند 490
- Taklide düşen ney gibi feryat eder ama ancak o feryadı dinlemek isteyen için.
-
نوحهگر باشد مقلد در حدیث ** جز طمع نبود مراد آن خبیث
- Mukallit, söz söylerken ağlasa bile habîsin maksadı, ancak tamahtır.
-
نوحهگر گوید حدیث سوزناک ** لیک کو سوز دل و دامان چاک
- Ağlar da yanık sözler söyler. Fakat kendisinde yanan yürek nerde, yırtılan etek nerde?
-
از محقق تا مقلد فرقهاست ** کاین چو داود است و آن دیگر صداست
- Muhakkikle mukallit arasında çok fark vardır. Bu Davut gibidir, öbürü ses gibi!
-
منبع گفتار این سوزی بود ** و آن مقلد کهنه آموزی بود
- Bunun sözleri yanıklıktan doğar, öbürüyse söylenmiş köhne sözleri belleyip nakleder.
-
هین مشو غره بدان گفت حزین ** بار بر گاو است و بر گردون حنین 495
- Kendine gel, kendine! O hüzünlü sözlere kapılma. Öküzün üstünde yük var, kağnı da feryat edip ağlıyor!
-
هم مقلد نیست محروم از ثواب ** نوحهگر را مزد باشد در حساب
- Ama mukallit da sevaptan mahrum değildir. Hesaba gelince ağlayıcıya da para verirler.
-
کافر و مومن خدا گویند لیک ** در میان هر دو فرقی هست نیک
- Kâfir de Allah der, mümin de. Fakat ikisinin arasında adamakıllı fark var.
-
آن گدا گوید خدا از بهر نان ** متقی گوید خدا از عین جان
- O yoksul, ekmek için Allah der, haramdan çekinense candan, gönülden.
-
گر بدانستی گدا از گفت خویش ** پیش چشم او نه کم ماندی نه پیش
- Eğer yoksul, söylediği sözü bilseydi, gözünde ne az kalırdı ne çok!