-
نوح از آن گوهر که برخوردار بود ** در هوای بحر جان دربار بود
- Nuh’un feyiz aldığı, can denizi havasında inciler yağdırdığı nuru halk edene ant olsun.
-
جان ابراهیم از آن انوار زفت ** بیحذر در شعلههای نار رفت
- İbrahim’in canı o nurlardan nurlandı da pervasızca ateş şulelerine koştu, ateşe atıldı.
-
چون که اسماعیل در جویش فتاد ** پیش دشنهی آب دارش سر نهاد
- İsmail, onun ırmağına düştü de o yüzden parlak bıçağın önüne baş koydu, boyun verdi.
-
جان داود از شعاعش گرم شد ** آهن اندر دست بافش نرم شد 915
- Davut’un canı onun şulelerinden hararetlendi de ondan dolayı elinde demir yumuşadı, eridi.
-
چون سلیمان بد وصالش را رضیع ** دیو گشتش بنده فرمان و مطیع
- Süleyman, onun vuslatından süt emdi de cinler periler onun için fermanına tabi oldular.
-
در قضا یعقوب چون بنهاد سر ** چشم روشن کرد از بوی پسر
- Yakup, onun kaza ve kaderine teslim oldu da ondan oğlunun kokusuyla gözü açıldı, aydınlandı.
-
یوسف مه رو چو دید آن آفتاب ** شد چنان بیدار در تعبیر خواب
- Ay yüzlü Yusuf, o güneşi gördü de rüya tabirinde o kadar uyanık hale geldi.
-
چون عصا از دست موسی آب خورد ** ملکت فرعون را یک لقمه کرد
- Asâ, Musa’nın ellinden su içti de o yüzden Firavun’un saltanatını bir lokma etti.
-
نردبانش عیسی مریم چو یافت ** بر فراز گنبد چارم شتافت 920
- Meryem oğlu Îsa, merdivenini buldu da dördüncü kat göğün üstüne çıktı.
-
چون محمد یافت آن ملک و نعیم ** قرص مه را کرد او در دم دو نیم
- Muhammed, o mülkü, o nimeti buldu da hemencecik ayı ikiye böldü.