-
بر لب شط مرد هنگامه نهاد ** غلغله در شهر بغداد اوفتاد
- Yılanı Şat kıyısına koydu. Bağdat şehrinde bir gürültüdür koptu,
-
مارگیری اژدها آورده است ** بوالعجب نادر شکاری کرده است
- “Bir yılancı ejderha getirmiş, acayip görülmemiş mefret bir şey. Nasıl da avlamış?” diye,
-
جمع آمد صد هزاران خامریش ** صید او گشته چو او از ابلهیش
- Yüz binlerce ahmak adam toplandı, ahmaklıklarından onlar da yılancı gibi yılana avlandılar.
-
منتظر ایشان و هم او منتظر ** تا که جمع آیند خلق منتشر
- Onlar, yılanı görmek için bekleşiyorlardı. O da etraftaki halk tamamıyla toplansın diye bekliyordu.
-
مردم هنگامه افزونتر شود ** کدیه و توزیع نیکوتر رود 1035
- Halk, iyice toplansın da elime geçecek para çok olsun diyordu.
-
جمع آمد صد هزاران ژاژخا ** حلقه کرده پشت پا بر پشت پا
- Yüz binlerce herzevekil toplandı, halka oldular. Bir ayak, bin ayaküstüne geldi!
-
مرد را از زن خبر نه ز ازدحام ** رفته درهم چون قیامت خاص و عام
- Kalabalıktan erkeğin kadından haberi yoktu. Halkla ileri gelenler birbirlerine girmiş âdeta kıyametten bir alâmet olmuştu.
-
چون همی حراقه جنبانید او ** میکشیدند اهل هنگامه گلو
- Yılancı, yılanın üstündeki kilimi kımıldattıkça halk, parmaklarının ucuna basıp boyunlarını uzatıyordu.
-
و اژدها کز زمهریر افسرده بود ** زیر صد گونه پلاس و پرده بود
- Ejderha, zemheriden donmuştu. Yüzlerce kilimin, kebenin altındaydı.
-
بسته بودش با رسنهای غلیظ ** احتیاطی کرده بودش آن حفیظ 1040
- Yılancı, ihtiyatı elden bırakmamış, onu kalın iplerle bağlamıştı.