-
این مزاجت از جهان منبسط ** وصف وحدت را کنون شد ملتقط
- Senin mizacın, şu yayılmış, şu geniş âlemden birlik vasfını bir araya derleyip toplayıvermiştir.
-
ای دریغا عرصهی افهام خلق ** سخت تنگ آمد ندارد خلق حلق
- Ne yazık, halkın anlayış sahası pek dar... Halkın havsalası yok!
-
ای ضیاء الحق بحذق رای تو ** حلق بخشد سنگ را حلوای تو
- Fakat ey Hak ziyası, reyindeki isabet ve kudret, o kadar büyüktür ki helvan, taşa bile boğaz verir.
-
کوه طور اندر تجلی حلق یافت ** تا که می نوشید و می را بر نتافت 15
- Tur dağı, tecelliye uğrayınca boğazlandı, şarap içti, hatta o şaraba tahammül edemedi de
-
صار دکا منه وانشق الجبل ** هل رایتم من جبل رقص الجمل
- Yarıldı, zerre zerre oldu. Hiç dağın deve gibi oynadığını gördünüz mü?
-
لقمهبخشی آید از هر کس به کس ** حلقبخشی کار یزدانست و بس
- Herkes, herkese bir lokma bir şey verebilir ama boğaz bağışlamak, ancak Allah işidir.
-
حلق بخشد جسم را و روح را ** حلق بخشد بهر هر عضوت جدا
- Allah, cisme de boğaz verir, ruha da. Her uzvuna ayrı, ayrı boğaz bağışlar.
-
این گهی بخشد که اجلالی شوی ** وز دغا و از دغل خالی شوی
- Fakat bu ihsanı, kendini ululuğa verdiğin, kötülükten ve hileden arındığın vakit yapar da
-
تا نگویی سر سلطان را به کس ** تا نریزی قند را پیش مگس 20
- Sen de padişahın sırrını kimseye söylemez, şekeri sineğe sunamazsın.
-
گوش آنکس نوشد اسرار جلال ** کو چو سوسن صدزبان افتاد و لال
- Ululuk şarabını o adamın kulağı içer ki sûsen gibi yüzlerce dili olduğu halde dilsizdir.