English    Türkçe    فارسی   

3
12-21

  • این مزاجت از جهان منبسط ** وصف وحدت را کنون شد ملتقط
  • Senin mizacın, şu yayılmış, şu geniş âlemden birlik vasfını bir araya derleyip toplayıvermiştir.
  • ای دریغا عرصه‌ی افهام خلق ** سخت تنگ آمد ندارد خلق حلق
  • Ne yazık, halkın anlayış sahası pek dar... Halkın havsalası yok!
  • ای ضیاء الحق بحذق رای تو ** حلق بخشد سنگ را حلوای تو
  • Fakat ey Hak ziyası, reyindeki isabet ve kudret, o kadar büyüktür ki helvan, taşa bile boğaz verir.
  • کوه طور اندر تجلی حلق یافت ** تا که می نوشید و می را بر نتافت 15
  • Tur dağı, tecelliye uğrayınca boğazlandı, şarap içti, hatta o şaraba tahammül edemedi de
  • صار دکا منه وانشق الجبل ** هل رایتم من جبل رقص الجمل
  • Yarıldı, zerre zerre oldu. Hiç dağın deve gibi oynadığını gördünüz mü?
  • لقمه‌بخشی آید از هر کس به کس ** حلق‌بخشی کار یزدانست و بس
  • Herkes, herkese bir lokma bir şey verebilir ama boğaz bağışlamak, ancak Allah işidir.
  • حلق بخشد جسم را و روح را ** حلق بخشد بهر هر عضوت جدا
  • Allah, cisme de boğaz verir, ruha da. Her uzvuna ayrı, ayrı boğaz bağışlar.
  • این گهی بخشد که اجلالی شوی ** وز دغا و از دغل خالی شوی
  • Fakat bu ihsanı, kendini ululuğa verdiğin, kötülükten ve hileden arındığın vakit yapar da
  • تا نگویی سر سلطان را به کس ** تا نریزی قند را پیش مگس 20
  • Sen de padişahın sırrını kimseye söylemez, şekeri sineğe sunamazsın.
  • گوش آنکس نوشد اسرار جلال ** کو چو سوسن صدزبان افتاد و لال
  • Ululuk şarabını o adamın kulağı içer ki sûsen gibi yüzlerce dili olduğu halde dilsizdir.