English    Türkçe    فارسی   

3
1209-1218

  • هست قرآن مر تو را همچون عصا ** کفرها را در کشد چون اژدها
  • Kur’an’ın, Musa’nın asâsına benzer küfürleri ejderha gibi sömürüp yutar.
  • تو اگر در زیر خاکی خفته‌ای ** چون عصایش دان تو آنچ گفته‌ای 1210
  • Sen, toprak altında uyursun ama o tertemiz söz asa gibi her şeye agâhtır.
  • قاصدان را بر عصایش دست نی ** تو بخسپ ای شه مبارک خفتنی
  • Kast edenlerin elleri o asaya ulaşamaz. Uyu ey padişah, uyu… Uykun mübarek olsun!
  • تن بخفته نور تو بر آسمان ** بهر پیکار تو زه کرده کمان
  • Bedenin uyur ama nurun göklere ağar, düşmanlarını kahretmek için okunu kur, yayını ger.
  • فلسفی و آنچ پوزش می‌کند ** قوس نورت تیردوزش می‌کند
  • Felsefeci, aleyhine söylenmeye yeltenir ama nurunun oku ağzını oklar, onu susturur.”
  • آنچنان کرد و از آن افزون که گفت ** او بخفت و بخت و اقبالش نخفت
  • Hakikaten de öyle oldu, hatta bu vaatten de üstün şeyler vücuda geldi. O uyudu, fakat bahtı, ikbali uyumadı.
  • جان بابا چونک ساحر خواب شد ** کار او بی رونق و بی‌تاب شد 1215
  • Babalarının canı yavrularım, sihirbaz uyudu mu işinin parlaklığı gider, sihrinin tesiri kalmaz.”
  • هر دو بوسیدند گورش را و تفت ** تا بمصر از بهر آن پیگار زفت
  • Bu sözleri duyup uyandılar, ikisi de kabri öpüp o ulu savaş için Mısır’a hareket ettiler.
  • چون به مصر از بهر آن کار آمدند ** طالب موسی و خانه‌ی او شدند
  • Mısır’a varınca Musa’yı, Musa’nın evini aramaya başladılar.
  • اتفاق افتاد کان روز ورود ** موسی اندر زیر نخلی خفته بود
  • Onların Mısır’a geldikleri gün de Musa, tesadüfen bir hurma ağacının altında uyumaktaydı.