English    Türkçe    فارسی   

3
1330-1339

  • اندرین گفتن بدند و موج تیز ** بر سر کنعان زد وشد ریز ریز 1330
  • Onlar, böyle konuşup dururlarken bir çevik dalgadır geldi. Kenan’ın başından aştı, onu boğup götürüverdi.
  • نوح گفت ای پادشاه بردبار ** مر مرا خر مرد و سیلت برد بار
  • Nuh, “Ey sabırlı padişahım, eşeğin öldü, yükümü sel götürdü.
  • وعده کردی مر مرا تو بارها ** که بیابد اهلت از طوفان رها
  • Bana nice defalar, sana mensup olanlar tufandan kurtulacaklar diye vaatlerde bulundun.
  • دل نهادم بر امیدت من سلیم ** پس چرا بربود سیل از من گلیم
  • Ben de âfım, senin vaatlerine kandım, ümitlendim… İyi ama neden sel kilimini aldı, götürdüAllah dedi ki: “O senin ehlinden, yakınlarından değil… Kendin de görmedin mi? Sen aksın o mavi!
  • گفت او از اهل و خویشانت نبود ** خود ندیدی تو سپیدی او کبود
  • Dişine kurt girdi mi çıkartmaktan başka hiçbir çaresi yoktur.
  • چونک دندان تو کرمش در فتاد ** نیست دندان بر کنش ای اوستاد 1335
  • Çıkarmalı ki vücudun, onun yüzünden elemlere düşmesin… O, senin oğlundu ama sen onu terk et, benim bir şeyim değil de.”
  • تا که باقی تن نگردد زار ازو ** گرچه بود آن تو شو بیزار ازو
  • Nuh, dedi ki: “Yarabbi, senden başka kimsem yok. Sana teslim olan ağyar sayılmaz.
  • گفت بیزارم ز غیر ذات تو ** غیر نبود آنک او شد مات تو
  • Sana karşı ne haldeyim, ihlâsım nasıl? Zaten biliyorsun.
  • تو همی دانی که چونم با تو من ** بیست چندانم که با باران چمن
  • Çayırlıklar, çimenlikler, nasıl yağmura muhtaçsa, nasıl yağmurdan yeşerir, yetişirse ben de sana öyle muhtacım, onlar gibi senden yetişmekteyim; hatta ihtiyacım onlardan yirmi kat fazla,
  • زنده از تو شاد از تو عایلی ** مغتذی بی واسطه و بی حایلی
  • Yoksul, seninle diridir, seninle neşelenir; vasıtasız, hailsiz senden gıdalanır, bende böyleyim işte.