-
من برون کردم ز گردن وام نصح ** جز سعادت کی بود انجام نصح 140
- Ben boynumdaki öğüt borcumu ödedim. Öğüdü tutanın sonu, ancak kutluluktur.
-
من به تبلیغ رسالت آمدم ** تا رهانم مر شما را از ندم
- Ben, sizi nedametlerden kurtarmak için elçiliğimi yaptım.
-
هین مبادا که طمع رهتان زند ** طمع برگ از بیخهاتان بر کند
- Kendinize gelin, sakın tamah yolunuzu vurmasın. Tamah, yapraklarınızı ta kökünden söker, çıkarır.”
-
این بگفت و خیربادی کرد و رفت ** گشت قحط و جوعشان در راه زفت
- Bunları söyleyip “Haydi, hayra karşı” diyerek onları uğurladı, selâmetledi, gitti. Onlar, yolda kıtlığa düştüler, susuzlukları artıkça arttı.
-
ناگهان دیدند سوی جادهای ** پور پیلی فربهی نو زادهای
- Ansızın yolda yeni doğmuş güzel bir fil yavrusu gördüler.
-
اندر افتادند چون گرگان مست ** پاک خوردندش فرو شستند دست 145
- Sarhoş kurtlar gibi başına üşüştüler. Onu tertemiz yiyip bu işten ellerini yıkadılar.
-
آن یکی همره نخورد و پند داد ** که حدیث آن فقیرش بود یاد
- Yoldaşlarından biri, onlara öğüt verdi, o adamın öğüdü hatırındaydı.
-
از کبابش مانع آمد آن سخن ** بخت نو بخشد ترا عقل کهن
- Bu söz, adamın o fili kebap edip yemesine mâni oldu. Eski ve tecrübe görmüş akıl, sana yeni bir baht bağışlar.
-
پس بیفتادند و خفتند آن همه ** وان گرسنه چون شبان اندر رمه
- Onlar fil yavrusunu yiyip yattılar, uyudular. O aç adamsa sürüyü bekleyen çoban gibi uyanıktı.
-
دید پیلی سهمناکی میرسید ** اولا آمد سوی حارس دوید
- Birdenbire baktı ki kızgın bir fil çıkageldi. Önce o gözetleyene gelip çattı.