- 
		   آه آهی میکند آهسته او ** جملگان گشتند هم لا حولگو   1600
- Hafif hafif ah etmekte. Hepsi Lâ havle demeye başladılar.
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خیر باشد اوستاد این درد سر ** جان تو ما را نبودست زین خبر
- “Hayrola hocam, bu baş ağrısı ne? Allah sağlık versin, vallahi hiç haberimiz yok” dediler.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    گفت من هم بیخبر بودم ازین ** آگهم مادر غران کردند هین
- Hoca” Benim de haberim yoktu. Bu kahpe oğulları haber verdiler işte,
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    من بدم غافل بشغل قال و قیل ** بود در باطن چنین رنجی ثقیل
- Ben çalışıp çabalıyor, kıyl ü kaalle meşgul bulunuyordum, haberim bile yoktu. Meğerse içimde dehşetli bir hastalık varmış” dedi.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    چون بجد مشغول باشد آدمی ** او ز دید رنج خود باشد عمی
- İnsan, bir işe ciddiyetle koyuldu mu hastalığını göremez, körleşir.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
                 
	         
	         
	         
	         
		 
		    
		   - 
		   از زنان مصر یوسف شد سمر ** که ز مشغولی بشد زیشان خبر   1605
- Mısır kadınları da Yusuf’un güzelliğine daldılar, haberleri bile olmadı da,
 
		 
	         
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    پاره پاره کرده ساعدهای خویش ** روح واله که نه پس بیند نه پیش
- Ellerini, bileklerini paramparça ettiler. Hayrete düşen ruh, ne önü görür, ne ardı!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    ای بسا مرد شجاع اندر حراب ** که ببرد دست یا پایش ضراب
- Nice babayiğit erler vardır ki savaşta elleri, ayakları kesilir de,
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    او همان دست آورد در گیر و دار ** بر گمان آنک هست او بر قرار
- Yine savaştan el çekmez, kendini sağlam sanırlar.
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
		 
	         
		 
	         
		 
		    
		    - 
		    خود ببیند دست رفته در ضرر ** خون ازو بسیار رفته بیخبر
- Fakat sonradan görür ki el kesilmiş, bir hayli de kan akmış da haberi bile yok!
 
		 
		 
		 
	       
	       
	       
	    
	  
	    
	       
	      
	       
	      
		  
		  
	       
		  
		  - 
		  در بیان آنک تن روح را چون لباسی است و این دست آستین دست روحست واین پای  موزهی پای روحست
- Ten, ruhun elbisesine benzer, bu el de ruhun elinin yenidir, bu ayak da ruhun ayağına giydiği mesttir