من ترازویی که میخواهم بده ** خویشتن را کر مکن هر سو مجه
Ben senden terazi istiyorum. Sağırlıktan gelme; şu tarafa, bu tarafa, bu tarafa gidip durma, ver teraziyi” dedi.
گفت بشنیدم سخن کر نیستم ** تا نپنداری که بی معنیستم
Kuyumcu dedi ki. “Sağır değilim, sözünü duydum, söylediğim sözleri de manasız sanma.
این شنیدم لیک پیری مرتعش ** دست لرزان جسم تو نا منتعش
Sözünü duydum ama sen kuvveti, kudreti kalmamış bir ihtiyarsın, hiç şüphem yok, zayıflıktan elin titreyecek.
وان زر تو هم قراضهی خرد مرد ** دست لرزد پس بریزد زر خرد1630
Tartacağın altın da külçe değil, tozu var, kırık dökük bir şey. Elin titreyecek, yere dökeceksin,
پس بگویی خواجه جاروبی بیار ** تا بجویم زر خود را در غبار
Sonra bana bir süpürge ver de toza, toprağa dökülen altınımı süpüreyim diyeceksin.
چون بروبی خاک را جمع آوری ** گوییم غلبیر خواهم ای جری
Altını süpürüp bir yere toplayınca da güzelim, kalbur isterim diye tutturacaksın.
من ز اول دیدم آخر را تمام ** جای دیگر رو ازینجا والسلام
Ben, işin sonunu önceden gördüm, iyisi mi hadi sen başka bir yere git!”
بقیهی قصهی آن زاهد کوهی کی نذر کرده بود کی میوهی کوهی از درخت باز نکنم و درخت نفشانم و کسی را نگویم صریح و کنایت کی بیفشان آن خورم کی باد افکنده باشد از درخت
Dağlardaki ağaçlardan meyve düşürmeyeyim, ağacı silkmeyeyim, hiç kimseden açıkça, yahut gizli kapalı bir şey istemeyeyim, şu ağacı silk demeyeyim, yalnız ağaçtan kendiliğinden düşen meyveleri yiyeyim diye nezretmiş olan ve dağlarda halvet etmiş bulunan zahidin hikâyesinin son kısmı
اندر آن که بود اشجار و ثمار ** بس مرودی کوهی آنجا بیشمار
O dağlarda ağaçlar, meyveler, sayısız elmalar, armutlar, narlar vardı.