English    Türkçe    فارسی   

3
1682-1691

  • در زمان آمد سواری بس گزین ** بانگ بر زد بر عوان کای سگ ببین
  • Rütbesi pek büyük bir atlı gelip yetişti, cellâda “Behey köpek kendine gel.
  • این فلان شیخست از ابدال خدا ** دست او را تو چرا کردی جدا
  • Bu, filan Şeyhtir, Allah abdalıdır. Neden onun elini kestin?” diye bağırdı.
  • آن عوان بدرید جامه تیز رفت ** پیش شحنه داد آگاهیش تفت
  • Cellât, elbisesini yırtıp giderek yana yakıla şahneye hali anlattı.
  • شحنه آمد پا برهنه عذرخواه ** که ندانستم خدا بر من گواه 1685
  • Şahneye yalınayak geldi, Allah şahit ki bilmedim diye özürler dilemeğe,
  • هین بحل کن مر مرا زین کار زشت ** ای کریم و سرور اهل بهشت
  • Ey kerem sahibi, ey cennetliklerin ulusu, bu kötü işi affet, hakkını helâl eyle. Beni bağışla demeye başladı.
  • گفت می‌دانم سبب این نیش را ** می‌شناسم من گناه خویش را
  • Şeyh dedi ki: “Ben, bunun sebebini biliyor, suçumu anlıyorum.
  • من شکستم حرمت ایمان او ** پس یمینم برد دادستان او
  • Ben onun yemininin hürmetini terk ettim, onun adaleti de benim (yeminimi) sağ elimi kestirdi!
  • من شکستم عهد و دانستم بدست ** تا رسید آن شومی جرات بدست
  • Ben kötü olduğunu bildiğim halde ahdimden döndüm. Bunun kötülüğü elime geldi.
  • دست ما و پای ما و مغز و پوست ** باد ای والی فدای حکم دوست 1690
  • Ey vali, sevgilinin hükmüne elimiz de feda olsun, ayağımız da, beynimiz de, derimiz de!
  • قسم من بود این ترا کردم حلال ** تو ندانستی ترا نبود وبال
  • Bu, bana kısmetmiş! Sana helâl ettim. Sen bilmeyerek yaptın, bir suçun yok ki.