-
هین بحل کن مر مرا زین کار زشت ** ای کریم و سرور اهل بهشت
- Ey kerem sahibi, ey cennetliklerin ulusu, bu kötü işi affet, hakkını helâl eyle. Beni bağışla demeye başladı.
-
گفت میدانم سبب این نیش را ** میشناسم من گناه خویش را
- Şeyh dedi ki: “Ben, bunun sebebini biliyor, suçumu anlıyorum.
-
من شکستم حرمت ایمان او ** پس یمینم برد دادستان او
- Ben onun yemininin hürmetini terk ettim, onun adaleti de benim (yeminimi) sağ elimi kestirdi!
-
من شکستم عهد و دانستم بدست ** تا رسید آن شومی جرات بدست
- Ben kötü olduğunu bildiğim halde ahdimden döndüm. Bunun kötülüğü elime geldi.
-
دست ما و پای ما و مغز و پوست ** باد ای والی فدای حکم دوست 1690
- Ey vali, sevgilinin hükmüne elimiz de feda olsun, ayağımız da, beynimiz de, derimiz de!
-
قسم من بود این ترا کردم حلال ** تو ندانستی ترا نبود وبال
- Bu, bana kısmetmiş! Sana helâl ettim. Sen bilmeyerek yaptın, bir suçun yok ki.
-
و آنک او دانست او فرمانرواست ** با خدا سامان پیچیدن کجاست
- Halimi bilenin, fermanı yürür. Allah emrine itiraz etmek nerede?”
-
ای بسا مرغی پریده دانهجو ** که بریده حلق او هم حلق او
- Nice kuş vardır ki uçup tane arar… Boğazı, boğazının kesilmesine sebep olur.
-
ای بسا مرغی ز معده وز مغص ** بر کنار بام محبوس قفص
- Nice kuş vardır ki açlık ve midesi yüzünden dam kenarında, kafes içinde mahpustur.
-
ای بسا ماهی در آب دوردست ** گشته از حرص گلو ماخوذ شست 1695
- Nice balık vardır ki su içinde her şeyden eminken boğazının hırsı yüzünden oltaya tutulmuştur.