-
که مگر سالوس بود او در طریق ** که خدا رسواش کرد اندر فریق
- O herhalde yolda yalancıydı ki Allah, onu bu, taife arasında rüsvay etti dediler.
-
من نخواهم کان رمه کافر شوند ** در ضلالت در گمان بد روند
- Ben onların kâfir olmasını, bu azgınlıkla, bu sapıklıkla, bu kötü şüpheyle geçip gitmelerini istemem.
-
این کرامت را بکردیم آشکار ** که دهیمت دست اندر وقت کار 1715
- Ben de şu kerameti aşikâr ettim, iş işlediğin vakit sana iki el ihsan ettiğimi gösterdim.
-
تا که آن بیچارگان بد گمان ** رد نگردند از جناب آسمان
- Ki o biçareler, hakkında kötü bir şüpheye düşüp de huzurumdan merdud olmasınlar.
-
من ترا بی این کرامتها ز پیش ** خود تسلی دادمی از ذات خویش
- Ben sana bu kerametler olmaksızın da daha önce bizzat teselliler verdim.
-
این کرامت بهر ایشان دادمت ** وین چراغ از بهر آن بنهادمت
- Bu kerametleri ise ancak onlar için verdim, bu mumu ancak onlar için yaktım.
-
تو از آن بگذشتهای کز مرگ تن ** ترسی وز تفریق اجزای بدن
- Sen, ölümden, bedeninin cüzlerinin ayrılacağından korkmaktan geçtin.
-
وهم تفریق سر و پا از تو رفت ** دفع وهم اسپر رسیدت نیک زفت 1720
- Sende, başının, ayağının gideceğine dair korku kalmadı. Vehmi bırakmak, senin için ulu bir siper oldu.”
-
سبب جرات ساحران فرعون بر قطع دست و پا
- Firavun sihirbazlarının elleriyle ayaklarının kesilmesine aldırış etmemelerindeki sebep
-
ساحران را نه که فرعون لعین ** کرد تهدید سیاست بر زمین
- Firavun, sihirbazları yeryüzünde öldürmekle tehdit etmedi mi?
-
که ببرم دست و پاتان از خلاف ** پس در آویزم ندارمتان معاف
- Sizin ellerinizi, ayaklarınızı çaprazına kestirir sizi asarım, affetmem demedi mi?