-
گفت پیغامبر که شیخ رفته پیش ** چون نبی باشد میان قوم خویش
- Peygamber, “İleri giden şeyh, kavminin arasında peygambere benzer” dedi.
-
یک صباحی گفتش اهل بیت او ** سختدل چونی بگو ای نیکخو 1775
- Bir sabah evindekiler ona dediler ki: “A güzel huylu, nasıl da yüreğin katı, neden böylesin sen,
-
ماز مرگ و هجر فرزندان تو ** نوحه میداریم با پشت دوتو
- Biz, senin oğullarının ölümünden iki büklüm oluyor, zarı zarı ağlıyoruz da,
-
تو نمیگریی نمیزاری چرا ** یا که رحمت نیست در دل ای کیا
- Sen hiç ağlamıyor, feryat etmiyorsun bile. Bu neden ki: Yoksa gönlünde merhamet mi yok.
-
چون ترا رحمی نباشد در درون ** پس چه اومیدستمان از تو کنون
- Yüreğinde merhamet yoksa senden ne umabiliriz ki?
-
ما به ا اومید تویم ای پیشوا ** که بسنگذاری تو مارا در فنا
- Ey ulumuz, rehberimiz, kıyamette bizi bırakmaz diyoruz, ümidimiz sende.
-
چون بیارایند روز حشر تخت ** خود شفیع ما توی آن روز سخت 1780
- Mahşer günü tahtı bezedikleri zaman o şiddetli günde bize sen şefaat edersin diyoruz.
-
درچنان روز و شب بیزینهار ** ما به اکرام تویم اومیدوار
- Öyle bir amansız günde senin ihsanına ümit bağlamışız.
-
دست ما و دامن تست آن زمان ** که نماند هیچ مجرم را امان
- Hiçbir mücrime aman verilmeyen o gün el bizim, etek senin!
-
گفت پیغامبر که روز رستخیز ** کی گذارم مجرمان را اشکریز
- Peygamber, “Kıyamet günü suçluları ağlar, inler bir halde nasıl terk ederiz?