-
خلق را خواند سوی درگاه خاص ** حق را خواند که وافر کن خلاص 1805
- Onlar, halkı Allah’ın haremine davet ederler, Hakk’a da “Yarabbi bunları sen kurtar” diye dua ederler.
-
جهد بنماید ازین سو بهر پند ** چون نشد گوید خدایا در مبند
- Bu yüzden halka usanmadan öğüt verirler. Halk, öğütlerini kabul etmedi mi, “ Yarabbi, sen bunlara acı sen kapını kapama “ derler.
-
رحمت جزوی بود مر عام را ** رحمت کلی بود همام را
- Halkın mazhar olduğu rahmet, cüz’i rahmettir. Fakat himmet sahibi er, külli rahmete mazhardır.
-
رحمت جزوش قرین گشته بکل ** رحمت دریا بود هادی سبل
- Allah’ın cüz’i rahmetine mazhar olan, küllî rahmete ulaştı mı rahmet denizi kesilir, yol gösterici olur.
-
رحمت جزوی بکل پیوسته شو ** رحمت کل را تو هادی بین و رو
- Ey cüz’i rahmet, külle ulaş… Ey külli rahmet sen de yürü, halka yol göster.
-
تا که جزوست او نداند راه بحر ** هر غدیری را کند ز اشباه بحر 1810
- Cüz’i rahmete mazhar olan ve o mertebede kalan, denizin yolunu bilmez. Kuyuları da denize benzer sanır!
-
چون نداند راه یم کی ره برد ** سوی دریا خلق را چون آورد
- Denizin yolunu bilmedikçe nasıl yol alır, halkı nasıl denize götürür, denize ulaştırır?
-
متصل گردد به بحر آنگاه او ** ره برد تا بحر همچون سیل و جو
- Sel ve nehir gibi denize kadar akıp gitti mi o vakit denize ulaşır, denizle birleşir.
-
ور کند دعوت به تقلیدی بود ** نه از عیان و وحی تاییدی بود
- Bundan önce halkı davet etse bile bu daveti taklittir. Yolu, varılacak makamı görerek yahut Allah’tan vahiy ve ilhamla, Allah kuvvetiyle değil!”
-
گفت پس چون رحم داری بر همه ** همچو چوپانی به گرد این رمه
- Kadın, “Peki mademki herkese acıyorsun, bu sürünün çobanı gibi sürünün etrafında dönüp dolaşıyorsun demektir.