-
پیش او مهمان شد او وقت تموز ** هر دو زاهد جمع گشته چند روز
- Temmuz ayı idi, ona mihman olmuştu: O iki zâhit, birkaç gün bir araya gelmişlerdi.
-
گفت اینجا ای عجب مصحف چراست ** چونک نابیناست این درویش راست
- Kendi kendisine “Burada mushafın ne işi var? Bu adam kör” dedi.
-
اندرین اندیشه تشویشش فزود ** که جز او را نیست اینجا باش و بود
- Bu düşünceye düştü, huzuru kaçtı; “Burada bu körden başka kimse de yok, bu ne iş?
-
اوست تنها مصحفی آویخته ** من نیم گستاخ یا آمیخته
- Burada yalnız o var, bir de buraya mushaf koymuş. Ben ne bunağım, ne sersem…
-
تا بپرسم نه خمش صبری کنم ** تا به صبری بر مرادی بر زنم 1840
- Onun için hiçbir şey sormayayım, sabredeyim de sabırla muradıma erişeyim” dedi.
-
صبر کرد و بود چندی در حرج ** کشف شد کالصبر مفتاح الفرج
- Sabretti, bir müddet gönlü sıkıldı, fakat nihayet meseleyi anladı. Çünkü sabır, genişliğin anahtarıdır.
-
صبرکردن لقمان چون دید کی داود حلقهها میساخت از سال کردن با این نیت کی صبر از سال موجب فرج باشد
- Lokman’ın Davud aleyhisselâm’ı demir halkalar yaparken görüp merak etmesi, sabredersem elbette anlarım diye sormayıp sabretmesi
-
رفت لقمان سوی داود صفا ** دید کو میکرد ز آهن حلقهها
- Lokman, tertemiz Davud’un yanına gitmiş, onun demir halkalar yapmakta olduğunu görmüştü.
-
جمله را با همدگر در میفکند ** ز آهن پولاد آن شاه بلند
- O yüce padişah demir halkalar yapıyor, halkaları birbirine takıyordu.
-
صنعت زراد او کم دیده بود ** درعجب میماند وسواسش فزود
- Lokman silah yapma sanatını pek görmemişti, şaşırıp kaldı, vesveseleri arttı.
-
کین چه شاید بود وا پرسم ازو ** که چه میسازی ز حلقه تو بتو 1845
- Bu nedir acaba, şunu bir sorsam, bu kat kat halkalarla ne yapıyorsun desem, dedi.