-
حسن ظنست و امیدی خوش ترا ** که ترا گوید بهر دم برتر آ
- Senin bize karşı öyle bir hüsnü zan, o ümit, sana daima yücel, yüksel demekte.
-
هر زمان که قصد خواندن باشدت ** یا ز مصحفها قرائت بایدت
- Ne vakit Kur’an okumak istersen, ne vakit mushafı eline alırsan,
-
من در آن دم وا دهم چشم ترا ** تا فرو خوانی معظم جوهرا
- Ben de o zaman sana gözlerinin nurunu bağışlayacağım ey yaratılışı büyük kişi, diye nida geldi.
-
همچنان کرد و هر آنگاهی که من ** وا گشایم مصحف اندر خواندن
- Öyle de yaptı Allah’ım, ben ne vakit okumak üzere mushafı elime alır, açarsam,
-
آن خبیری که نشد غافل ز کار ** آن گرامی پادشاه و کردگار 1870
- Her şeyi bilen, hiçbir işten gafil olmayan o ulu padişah.
-
باز بخشد بینشم آن شاه فرد ** در زمان همچون چراغ شبنورد
- O tek Allah, gece çırağı gibi gözlerimin nurunu ihsan etmekte”
-
زین سبب نبود ولی را اعتراض ** هرچه بستاند فرستد اعتیاض
- Allah, ne alırsa ona karşılık ihsanda bulunur. Velî bu sebeple Allah’a itiraz etmez.
-
گر بسوزد باغت انگورت دهد ** در میان ماتمی سورت دهد
- Bağını mı yaktı? Sana bir bağ dolusu üzüm ihsan eder; yas içinde neşe verir.
-
آن شل بیدست را دستی دهد ** کان غمها را دل مستی دهد
- O elsiz çolağa da el verir, gamlara maden olan kişiye neşeli, sarhoş bir gönül bağışlar.
-
لا نسلم و اعتراض از ما برفت ** چون عوض میآید از مفقود زفت 1875
- Kaybettiğimiz şey büyük ve değerli bir şey bile olsa mademki bize karşılık olarak ihsanlarda bulunuyor, şu halde itiraz etmemize imkân yok.