English    Türkçe    فارسی   

3
1868-1877

  • من در آن دم وا دهم چشم ترا ** تا فرو خوانی معظم جوهرا
  • Ben de o zaman sana gözlerinin nurunu bağışlayacağım ey yaratılışı büyük kişi, diye nida geldi.
  • همچنان کرد و هر آنگاهی که من ** وا گشایم مصحف اندر خواندن
  • Öyle de yaptı Allah’ım, ben ne vakit okumak üzere mushafı elime alır, açarsam,
  • آن خبیری که نشد غافل ز کار ** آن گرامی پادشاه و کردگار 1870
  • Her şeyi bilen, hiçbir işten gafil olmayan o ulu padişah.
  • باز بخشد بینشم آن شاه فرد ** در زمان همچون چراغ شب‌نورد
  • O tek Allah, gece çırağı gibi gözlerimin nurunu ihsan etmekte”
  • زین سبب نبود ولی را اعتراض ** هرچه بستاند فرستد اعتیاض
  • Allah, ne alırsa ona karşılık ihsanda bulunur. Velî bu sebeple Allah’a itiraz etmez.
  • گر بسوزد باغت انگورت دهد ** در میان ماتمی سورت دهد
  • Bağını mı yaktı? Sana bir bağ dolusu üzüm ihsan eder; yas içinde neşe verir.
  • آن شل بی‌دست را دستی دهد ** کان غمها را دل مستی دهد
  • O elsiz çolağa da el verir, gamlara maden olan kişiye neşeli, sarhoş bir gönül bağışlar.
  • لا نسلم و اعتراض از ما برفت ** چون عوض می‌آید از مفقود زفت 1875
  • Kaybettiğimiz şey büyük ve değerli bir şey bile olsa mademki bize karşılık olarak ihsanlarda bulunuyor, şu halde itiraz etmemize imkân yok.
  • چونک بی آتش مرا گرمی رسد ** راضیم گر آتشش ما را کشد
  • Ortada ateş olmadığı halde bana hararet verdikten, beni ısıttıktan sonra ateşimi söndürse de razıyım.
  • بی چراغی چون دهد او روشنی ** گر چراغت شد چه افغان می‌کنی
  • Mademki mumsuz da aydınlık vermekte, mumun sönüşüne neye feryat ediyorsun?
  • صفت بعضی اولیا کی راضی‌اند باحکام و لابه نکنند کی این حکم را بگردان
  • Bazı veliler, Allah hükümlerine razı olurlar Yarabbi, bu hükmü çevir diye niyaz etmezler