-
با چنین جاه و چنین پیغامبری ** طالب خضرم ز خودبینی بری
- Bunca makama sahip olduğum, yüce bir peygamber bulunduğum halde kendimi görmüyor, kendime varlık vermiyorum, Hızır’ı aramaktayım.
-
موسیا تو قوم خود را هشتهای ** در پی نیکوپیی سرگشتهای
- Ona, “Ey Musa, sen kavmini bıraktın, bir izi kutlu kişinin ardına düştün.
-
کیقبادی رسته از خوف و رجا ** چند گردی چند جویی تا کجا 1965
- Öyle bir ulusun ki korkudan da kurtulmuşsun, ricadan da; niceye dek dönüp dolaşacaksın, ne vakte kadar arayacaksın?
-
آن تو با تست و تو واقف برین ** آسمانا چند پیمایی زمین
- Aradığın sende… Bunu sen de bilirsin. Ey gök, ne vakte dek yerin etrafında dönüp duracaksın? dediler.
-
گفت موسی این ملامت کم کنید ** آفتاب و ماه را کم ره زنید
- Musa “Beni bu kadar kınamayın, güneşte ayın yolunu kesmeye savaşmayın.
-
میروم تا مجمع البحرین من ** تا شوم مصحوب سلطان زمن
- Ben, zamanın padişahıyla sohbet etmek için ta Mecmaal Bahreyn’e kadar gideceğim.
-
اجعل الخضر لامری سببا ** ذاک او امضی و اسری حقبا
- Hakikate ulaşmak için Hızır’ı sebep edecek, ona ulaşıncaya kadar yürüyecek, nice zamanlar sefer edip duracağım.
-
سالها پرم بپر و بالها ** سالها چه بود هزاران سالها 1970
- Yıllarca bu kanatlarımla o uğurda uçacağım. Yıllarda nedir ki? Binlerce yıllar koşacağım.
-
میروم یعنی نمیارزد بدان ** عشق جانان کم مدان از عشق نان
- Bu binlerce yıllar uçup gitmeme değmez mi yoksa? Ben sevgilinin aşkını ekmek aşkından daha âdi görmem!
-
این سخن پایان ندارد ای عمو ** داستان آن دقوقی را بگو
- Bu sözün sonu gelmez. Sen yine Dedukî’nin hikâyesini söyle!
-
بازگشتن به قصهی دقوقی
- Yine Dekukî hikâyesi