-
ره نمایم همرهت باشم رفیق ** من قلاووزم درین راه دقیق
- Yoldaş, sana yol göstereyim, yoldaşın olayım. Bu ince yolda ben sana kılavuzum” der.
-
نه قلاوزست و نه ره داند او ** یوسفا کم رو سوی آن گرگخو
- Fakat ne kılavuzdur o, ne de yol bilir. Yusuf, o kurt huylunun yanına az var!
-
حزم این باشد که نفریبد ترا ** چرب و نوش و دامهای این سرا
- İhtiyat ona derler ki seni bu dünyanın yağlı, ballı şeyleri, bu âlemin tuzakları, hileleri aldatmasın.
-
که نه چربش دارد و نه نوش او ** سحر خواند میدمد در گوش او 220
- Çünkü bu âlemin ne tadı vardı, ne tuzu. Sihir okur da kulağına üfler durur.
-
که بیا مهمان ما ای روشنی ** خانه آن تست و تو آن منی
- “Ey nur gibi apaydın adam, ev senin sen de benimsin” der.
-
حزم آن باشد که گویی تخمهام ** یا سقیمم خستهی این دخمهام
- İhtiyat ona derler ki “Midem dolgun tokum”, yahut “Hastayım, bu mezardan hastalandım”,
-
یا سرم دردست درد سر ببر ** یا مرا خواندست آن خالو پسر
- Yâhut “ Başım ağrıyor, sen bunu geçirmeye bak” yahut da “ Benim dayımın oğlu çağırdı, davetliyim” deyip başından savasın.
-
زانک یک نوشت دهد با نیشها ** که بکارد در تو نوشش ریشها
- Çünkü bir şerbeti bile zehirlerle sunar, tatlısı vücudunda yaralar, bereler meydana getirir.
-
زر اگر پنجاه اگر شصتت دهد ** ماهیا او گوشت در شستت دهد 225
- Sana elli, altmış bile verse ey balık, o verdiği şey, oltada ettir.
-
گر دهد خود کی دهد آن پر حیل ** جوز پوسیدست گفتار دغل
- Verdi, farz edelim, fakat o hilebaz nereden verecek? Hilebazın sözü çürümüş cevizdir.