سنگ پر کردی تو دامن از جهان ** هم ز سنگ سیم و زر چون کودکان
Sen, eteğini cihandaki taşlarla, çocuklar gibi altın ve gümüş farz edilen taşlarla doldurdun.
از خیال سیم و زر چون زر نبود ** دامن صدقت درید و غم فزود
Fakat hayali altın ve gümüş, hakiki altın ve gümüşe benzemez. Onlar, senin doğruluk eteğini yırttı, derdini artırdı.
کی نماید کودکان را سنگ سنگ ** تا نگیرد عقل دامنشان به چنگ
Akıl, el atıp da eteklerini tutmadıkça çocuklar, taşın taş olduğunu nasıl görürler?
پیر عقل آمد نه آن موی سپید ** مو نمیگنجد درین بخت و امید2280
İnsan akılla bir olur; saçı sakalı ağarmakla değil. O talihe, o devlete ümit kılı sığmaz, o devlet ümit ile rica ile bulunmaz!
انکار کردن آن جماعت بر دعا و شفاعت دقوقی و پریدن ایشان و ناپیدا شدن در پردهی غیب و حیران شدن دقوقی کی در هوا رفتند یا در زمین
O cemaatin, Dekukî’nin dua ve şefaatini hoş görmeyip uçması, gayp perdesi altında gizlenmesi Dekukî’ini, havaya mı çıktılar, yere mi geçtiler diye şaşırıp kalması
چون رهید آن کشتی و آمد بکام ** شد نماز آن جماعت هم تمام
O gemi kurtuldu, murat hâsıl oldu, o cemaatin namazı da tamamlandı.
فجفجی افتادشان با همدگر ** کین فضولی کیست از ما ای پدر
Onlar, birbirleriyle fısıldaşmaya başladılar. “Baba, bu aramızdaki herzevekil kim acaba” diyorlardı.
هر یکی با آن دگر گفتند سر ** از پس پشت دقوقی مستتر
Her biri, öbürüne gizlice söz söylüyordu. Dekukî’nin arkasında olduklarından görünmüyorlardı.
گفت هر یک من نکردستم کنون ** این دعا نه از برون نه از درون
Her biri, ben şimdiye kadar böyle bir duayı ne içimden geçirdim, ne dilime getirdim demekteydi.
گفت مانا این امام ما ز درد ** بوالفضولانه مناجاتی بکرد2285
Birisi, “Her halde bu işe karışan biz değiliz. Galiba imamımız derde düştü, üzerine lazım olmayan bir işe karıştı, münacatta bulundu” diyor;
گفت آن دیگر که ای یار یقین ** مر مرا هم مینماید این چنین