-
دید یوسف آفتاب و اختران ** پیش او سجدهکنان چون چاکران
- Yusuf, güneşle yıldızların, huzurunda kullar gibi secde ettiklerini gördü.
-
اعتمادش بود بر خواب درست ** در چه و زندان جز آن را مینجست 2335
- O rüyaya adamakıllı inandı, kuyuda da ondan başka bir şey ummuyordu, zindanda da.
-
ز اعتماد او نبودش هیچ غم ** از غلامی وز ملام و بیش و کم
- Ona dayanmakta, onu beklemekteydi. Ondan başka ne kulluktan derdi vardı, ne az çok kınanmaktan!
-
اعتمادی داشت او بر خواب خویش ** که چو شمعی میفروزیدش ز پیش
- Rüyası, mum gibi gözünün önünde yanmakta, onu aydınlatıp durmaktaydı; rüyasına güveniyordu.
-
چون در افکندند یوسف را به چاه ** بانگ آمد سمع او را از اله
- Yusuf’u kuyuya attıkları zaman Allah’tan kulağına şu ses gelmişti:
-
که تو روزی شه شوی ای پهلوان ** تا بمالی این جفا در رویشان
- Ey yiğit, sen bir gün padişah olacaksın. O vakit seni kıyanların sözlerini, yüzlerine vurursun.
-
قایل این بانگ ناید در نظر ** لیک دل بشناخت قایل را ز اثر 2340
- Bunu seslenen görünmüyordu ama gönül, söyleyenin eserini tanıyordu.
-
قوتی و راحتی و مسندی ** در میان جان فتادش زان ندا
- O sesten cana bir kuvvet, bir rahat, bir huzur geliyordu.
-
چاه شد بر وی بدان بانگ جلیل ** گلشن و بزمی چو آتش بر خلیل
- İbrahim’e ateş nasıl bir gül bahçesi olmuşsa o ses yüzünden kuyu da Yusuf’a gül bahçesi kesilmişti.
-
هر جفا که بعد از آنش میرسید ** او بدان قوت بشادی میکشید
- Gayri ne cefa geldiyse o kuvvetle tahammül etti. Neşeyle çekti.