-
همچنین داود میگفت این نسق ** خواست گشتن عقل خلقان محترق
- Davut, bu çeşit söyleyip durmakta, halkın aklını, fikrini yakmaya kalkışmaktayken,
-
پس گریبانش کشید از پس یکی ** که ندارم در یکییاش شکی
- Arkasından birisi, “Birliğinde hiç şüphem yok” diye Davud’un eteğini çekti.
-
با خود آمد گفت را کوتاه کرد ** لب ببست و عزم خلوتگاه کرد
- Davut, kendine geldi, sözünü kısa kesti, dudağını yumdu, halvet edeceği yere hareket etti.
-
در خلوت رفتن داود تا آنچ حقست پیدا شود
- Davud’un, hakkın meydana çıkması için halvete girmesi
-
در فرو بست و برفت آنگه شتاب ** سوی محراب و دعای مستجاب 2415
- Davut, kapısını kapayıp acele halvet edeceği yere gitti, mihrabına, duanın kabul edildiği yere yöneldi.
-
حق نمودش آنچ بنمودش تمام ** گشت واقف بر سزای انتقام
- Allah, ona bu işin hakikatini bildirdi, ne gösterdiyse tamamıyla gösterdi. O da işi anladı, öç alınacak kimdir, kısasa layık adam hangisidir, bildi.
-
روز دیگر جمله خصمان آمدند ** پیش داود پیمبر صف زدند
- Ertesi günü iki davacı ile halk gelip Davud’un huzuruna dikildiler.
-
همچنان آن ماجراها باز رفت ** زود زد آن مدعی تشنیع زفت
- Davacı yine aynı davayı tekrarladı, birçok ağır sözler söyledi.
-
حکم کردن داود بر صاحب گاو کی از سر گاو برخیز و تشنیع صاحب گاو بر داود علیه السلام
- Davud’un, öküz sahibi aleyhine hüküm vermesi ve “Sen bu öküzden vazgeç” demesi, bunun üzerine öküz sahibinin Davud Aleyhisselâm’ı kınaması
-
گفت داودش خمش کن رو بهل ** این مسلمان را ز گاوت کن بحل
- Davud “Sus, bu dâvayı bırak, öküzü bu Müslümana helâl et de yürü git.
-
چون خدا پوشید بر تو ای جوان ** رو خمش کن حق ستاری بدان 2420
- Yiğit, mademki Allah, senin sırrını açmadı, onun bu sır örtücülüğüne şükret de sükût et” dedi.
-
گفت وا ویلی چه حکمست این چه داد ** از پی من شرع نو خواهی نهاد
- Öküz sahibi “Bu nasıl hüküm, bu ne biçim adalet? Benim için yeni bir şeriat mı kuracaksın.