-
در فلان صحرا درختی هست زفت ** شاخهااش انبه و بسیار و چفت
- Filân ovada büyük bir ağaç vardır, dalları gürdür, çoktur, birbirleriyle birleşmişlerdir.
-
سخت راسخ خیمهگاه و میخ او ** بوی خون میآیدم از بیخ او 2445
- Kol budak salıvermiş, geniş bir yeri kaplamıştır, kökü de yere yayılmıştır. İşte o ağacın kökünden bana kan kokusu geliyor.
-
خون شدست اندر بن آن خوش درخت ** خواجه راکشتست این منحوسبخت
- O güzel ağacın kökünde kan var. Bu kötü talihli herif, onun altında efendisini öldürmüştür.
-
تا کنون حلم خدا پوشید آن ** آخر از ناشکری آن قلتبان
- Allah’ın hilmi, bunu şimdiye kadar örttü. Fakat bu kaltaban, buna hiç şükretmedi.
-
که عیال خواجه را روزی ندید ** نه بنوروز و نه موسمهای عید
- Efendisinin çoluğuna, çocuğuna ne nevruzlarda bir şey verdi, ne bayramlarda,
-
بینوایان را به یک لقمه نجست ** یاد ناورد او ز حقهای نخست
- O yoksulların, o muhtaç biçarelerin hallerini, hatırlarını bir lokmayla olsun arayıp sormadı, eski hakları aklına bile getirmedi.
-
تا کنون از بهر یک گاو این لعین ** میزند فرزند او را در زمین 2450
- Bu melun herif şimdi de bir öküz için onun oğlunu yere vuruyor.
-
او بخود برداشت پرده از گناه ** ورنه میپوشید جرمش را اله
- Günahının perdesini kendi kaldırıyor, yoksa Allah, suçunu örtüyordu.
-
کافر و فاسق درین دور گزند ** پرده خود را بخود بر میدرند
- Bu kötü zamanede kâfir olsun, fasik olsun… Herkes, kendi perdesini kendi yırtar.
-
ظلم مستورست در اسرار جان ** مینهد ظالم بپیش مردمان
- Zulüm, can sırları arasında gizli kalır, fakat onu halkın önüne koyan zalimdir.