English    Türkçe    فارسی   

3
2781-2790

  • این حروف حالهات از نسخ اوست ** عزم و فسخت هم ز عزم و فسخ اوست
  • Bu halden hale giriş harflerin, onun yazıp bozmasından meydana gelmekte… bir işe niyetin, yahut bir şeyden vazgeçmen de onun iradesiyle, onun takdiriyle!
  • جز نیاز و جز تضرع راه نیست ** زین تقلب هر قلم آگاه نیست
  • Niyazdan, yalvarıp yakarmadan başka yol yok… bu değişmeyi, bu halden hale girmeyi her kalem bilmez.
  • این قلم داند ولی بر قدر خود ** قدر خود پیدا کند در نیک و بد
  • Bilsen bile kendi miktarınca, kendi haddince bilir… iyi de kendi kadrini izhar eder, kötüde de!
  • آنچ در خرگوش و پیل آویختند ** تا ازل را با حیل آمیختند
  • Sebâlılar, tavşanla fil hikâyesini misal getirmeye kalkıştılar ama ezelî sırrı hilelerle karıştırmaya yeltendiler.
  • بیان آنک هر کس را نرسد مثل آوردن خاصه در کار الهی
  • Herkes, misal getiremez, hele bu misal, Allah işine ait olursa
  • کی رسدتان این مثلها ساختن ** سوی آن درگاه پاک انداختن 2785
  • Bu misalleri düzüp koşmak, o tertemiz tapıya affetmeye kalkışmak sizin haddiniz mi,
  • آن مثل آوردن آن حضرتست ** که بعلم سر و جهر او آیتست
  • Misal getirmek, Allah’ın, bir de onun gizli ve aşikâr bilgisine bir delil olan kişinin hakkıdır.
  • تو چه دانی سر چیزی تا تو کل ** یا به زلفی یا به رخ آری مثل
  • Sen herhangi bir şeyin sırrını ne bilirin? Kafan kel iken saça, yüze ait nasıl misal getirebilirsin?
  • موسیی آن را عصا دید و نبود ** اژدها بد سر او لب می‌گشود
  • Musa bile sopayı, alelâde bir sopa gördü ama değildi ki… o, bir ejderhaydı; sırrı, dudağını açtı da hakikatini söyledi.
  • چون چنان شاهی نداند سر چوب ** تو چه دانی سر این دام و حبوب
  • Öyle bir padişah bile bir sopanın sırrını bilemezse sen, bu tuzakla tanelerin sırrını ne bileceksin?
  • چون غلط شد چشم موسی در مثل ** چون کند موشی فضولی مدخل 2790
  • Musa’nın gözü bile misal hususunda yanılırsa bir fare nasıl olur da hakikate ulaşmaya yol bulur.