English    Türkçe    فارسی   

3
2961-2970

  • گر طبیبی گویدت غوره مخور ** که چنین رنجی بر آرد شور و شر
  • Bir doktor sana “Koruk yeme, san şu çeşit kötü bir hastalık verir” dese,
  • تو بگویی فال بد چون می‌زنی ** پس تو ناصح را مثم می‌کنی
  • “Neden kötüye yoruyorsun” der misin? Dersen öğütçüyü suçlu tutuyorsun demektir.
  • ور منجم گویدت کامروز هیچ ** آنچنان کاری مکن اندر پسیچ
  • Müneccim “ Bugün sefere çıkma sakın” dese,
  • صد ره ار بینی دروغ اختری ** یک دوباره راست آید می‌خری
  • Müneccimin yüz kere bile yalanını tutmuş olsan da bir iki kere sözü doğru çıksa yine sözüne uyarsın.
  • این نجوم ما نشد هرگز خلاف ** صحتش چون ماند از تو در غلاف 2965
  • Bizim nücum bilgimize asla yanlış çıkmaz. Böyle olduğu halde nasıl oluyor da doğruluğuna inanmıyorsun, doğruluğu sence gizli, kapaklı kalıyor?
  • آن طبیب و آن منجم از گمان ** می‌کنند آگاه و ما خود از عیان
  • O doktorla müneccim, sana verdikleri haberi zanla, şüpheyle veriyor. Hâlbuki biz açıkça görüyor, söylüyoruz.
  • دود می‌بینیم و آتش از کران ** حمله می‌آرد به سوی منکران
  • Cehennemin dumanını, cehennemin ateşini, cehennemin münkirlere saldırdığını uzaktan görüyoruz.
  • تو همی‌گویی خمش کن زین مقال ** که زیان ماست قال شوم‌فال
  • Sense, sus yahu, bırak şu sözü; kötüye yormak, bize ziyan veriyor demektesin.
  • ای که نصح ناصحان را نشنوی ** فال بد با تست هر جا می‌روی
  • Ey öğütçülerin öğüdünü dinlemeyen, kötü yoruş, nereye varırsan var, seninledir!
  • افعیی بر پشت تو بر می‌رود ** او ز بامی بیندش آگه کند 2970
  • Âdeta ardından bir yılan gidiyor; birisi de damdan görüp haber veriyor.