-
آن طبیب و آن منجم از گمان ** میکنند آگاه و ما خود از عیان
- O doktorla müneccim, sana verdikleri haberi zanla, şüpheyle veriyor. Hâlbuki biz açıkça görüyor, söylüyoruz.
-
دود میبینیم و آتش از کران ** حمله میآرد به سوی منکران
- Cehennemin dumanını, cehennemin ateşini, cehennemin münkirlere saldırdığını uzaktan görüyoruz.
-
تو همیگویی خمش کن زین مقال ** که زیان ماست قال شومفال
- Sense, sus yahu, bırak şu sözü; kötüye yormak, bize ziyan veriyor demektesin.
-
ای که نصح ناصحان را نشنوی ** فال بد با تست هر جا میروی
- Ey öğütçülerin öğüdünü dinlemeyen, kötü yoruş, nereye varırsan var, seninledir!
-
افعیی بر پشت تو بر میرود ** او ز بامی بیندش آگه کند 2970
- Âdeta ardından bir yılan gidiyor; birisi de damdan görüp haber veriyor.
-
گوییش خاموش غمگینم مکن ** گوید او خوش باش خود رفت آن سخن
- Ona sus, beni dertlendirme, bana keder verme diyorsun. Adamcağız, peki benden günah gitti diyor.
-
چون زند افعی دهان بر گردنت ** تلخ گردد جمله شادی جستنت
- Fakat yılan seni boynundan sokunca bütün neşen zehir kesilir de o adama,
-
پس بدو گویی همین بود ای فلان ** چون بندریدی گریبان در فغان
- “Be adam mademki iş böyleydi, neden yenini yakanı yırtarak feryat etmedin?
-
یا ز بالایم تو سنگی میزدی ** تا مرا آن جد نمودی و بدی
- Yahut yukardan tepeme bir taş atıp bana işin ciddiyetini, işin vehametini bildirmedin?” dersin.
-
او بگوید زآنک میآزردهای ** تو بگویی نیک شادم کردهای 2975
- O adam da iyi ama sen, benim sözümden inciniyordun. Ne faydası var? Sana çok söyledim ama kâr etmedi ki.