English    Türkçe    فارسی   

3
2966-2975

  • آن طبیب و آن منجم از گمان ** می‌کنند آگاه و ما خود از عیان
  • O doktorla müneccim, sana verdikleri haberi zanla, şüpheyle veriyor. Hâlbuki biz açıkça görüyor, söylüyoruz.
  • دود می‌بینیم و آتش از کران ** حمله می‌آرد به سوی منکران
  • Cehennemin dumanını, cehennemin ateşini, cehennemin münkirlere saldırdığını uzaktan görüyoruz.
  • تو همی‌گویی خمش کن زین مقال ** که زیان ماست قال شوم‌فال
  • Sense, sus yahu, bırak şu sözü; kötüye yormak, bize ziyan veriyor demektesin.
  • ای که نصح ناصحان را نشنوی ** فال بد با تست هر جا می‌روی
  • Ey öğütçülerin öğüdünü dinlemeyen, kötü yoruş, nereye varırsan var, seninledir!
  • افعیی بر پشت تو بر می‌رود ** او ز بامی بیندش آگه کند 2970
  • Âdeta ardından bir yılan gidiyor; birisi de damdan görüp haber veriyor.
  • گوییش خاموش غمگینم مکن ** گوید او خوش باش خود رفت آن سخن
  • Ona sus, beni dertlendirme, bana keder verme diyorsun. Adamcağız, peki benden günah gitti diyor.
  • چون زند افعی دهان بر گردنت ** تلخ گردد جمله شادی جستنت
  • Fakat yılan seni boynundan sokunca bütün neşen zehir kesilir de o adama,
  • پس بدو گویی همین بود ای فلان ** چون بندریدی گریبان در فغان
  • “Be adam mademki iş böyleydi, neden yenini yakanı yırtarak feryat etmedin?
  • یا ز بالایم تو سنگی می‌زدی ** تا مرا آن جد نمودی و بدی
  • Yahut yukardan tepeme bir taş atıp bana işin ciddiyetini, işin vehametini bildirmedin?” dersin.
  • او بگوید زآنک می‌آزرده‌ای ** تو بگویی نیک شادم کرده‌ای 2975
  • O adam da iyi ama sen, benim sözümden inciniyordun. Ne faydası var? Sana çok söyledim ama kâr etmedi ki.