English    Türkçe    فارسی   

3
3406-3415

  • ورنه لا عین رات چه جای باغ ** گفت نور غیب را یزدان چراغ
  • Yoksa ne bağı? Orada öyle şeyler var ki gözler görmemiştir.
  • مثل نبود آن مثال آن بود ** تا برد بوی آنک او حیران بود
  • Bu ancak misaldir, onun misli değil. Bu misal de anlamaktan âciz olan bir koku alsın, anlasın diye getirilir.
  • حاصل آن زن دید آن را مست شد ** زان تجلی آن ضعیف از دست شد
  • Hulâsa kadıncağız, cenneti görüp mest oldu. O teselliye uğrayınca elden çıktı, kendinden geçti!
  • دید در قصری نبشته نام خویش ** آن خود دانستش آن محبوب‌کیش
  • Köşkün birinde adının yazılı olduğunu gördü, o âşık orasını kendinin sandı.
  • بعد از آن گفتند کین نعمت وراست ** کو بجان بازی بجز صادق نخاست 3410
  • Sonra ona dediler ki: “Bu nimet, canını feda etmede doğru olan ve bu fedakârlıkta doğruluktan ayrılmayan kişinindir.
  • خدمت بسیار می‌بایست کرد ** مر ترا تا بر خوری زین چاشت‌خورد
  • Bir hayli hizmet etmek gerek ki sen de bu kuşluk kahvaltısından yiyesin!
  • چون تو کاهل بودی اندر التجا ** آن مصیبتها عوض دادت خدا
  • Fakat sen, Allah’a sığınmada tembellik ediyorsun. Allah da ona karşılık olarak sana o musibetleri verdi.“
  • گفت یا رب تا به صد سال و فزون ** این چنینم ده بریز از من تو خون
  • Kadın, “Yarabbi, yüzyıl, hatta daha fazla bir müddet benden kan dök, evlâtlarımı öldür… Razıyım “
  • اندر آن باغ او چو آمد پیش پیش ** دید در وی جمله فرزندان خویش
  • Yavaş yavaş, adım adım o bahçeye girince bütün çocuklarını orada gördü de,
  • گفت از من کم شد از تو گم نشد ** بی دو چشم غیب کس مردم نشد 3415
  • Dedi ki: “Yarabbi, ben kaybettim ama sen kaybetmemişsin! “Evet… İnsan, gaybi gören göze malik olmadıkça insan olamaz.