-
گرچه گرمابه عریضست و طویل ** زان تبش تنگ آیدت جان و کلیل
- Oysaki hamam geniştir, uzundur. O hararetten sana dar gelir, ruhun sıkılır, usanırsın.
-
تا برون نایی بنگشاید دلت ** پس چه سود آمد فراخی منزلت
- Dışarı çıkmadıkça gönlün açılmaz peki… Mekânın genişmiş ne fayda?
-
یا که کفش تنگ پوشی ای غوی ** در بیابان فراخی میروی
- Yahut da meselâ dar bir ayakkabı giyersin de geniş bir ovada yürürsün.
-
آن فراخی بیابان تنگ گشت ** بر تو زندان آمد آن صحرا و دشت
- Fakat o geniş ova, sana öyle daralır ki… o ova o sahra sana âdeta zindan kesilir.
-
هر که دید او مر ترا از دور گفت ** کو در آن صحرا چو لاله تر شکفت 3550
- Seni uzaktan gören ovada bir lâle gibi açılmış der.
-
او نداند که تو همچون ظالمان ** از برون در گلشنی جان در فغان
- Bilmez ki sen, zalimler gibi görünüşte gül bahçesindesin, fakat ruhun, feryat edip duruyor!
-
خواب تو آن کفش بیرون کردنست ** که زمانی جانت آزاد از تنست
- Uyuman, o dar ayakkabıyı çıkarmana benzer. Uykuda bir müddet ruhun, bedenden kurtulur.
-
اولیا را خواب ملکست ای فلان ** همچو آن اصحاب کهف اندر جهان
- Azizim, uyku, Allah velilerinin malı, mülküdür… Dünyadaki Eshabı Kehif gibi!
-
خواب میبینند و آنجا خواب نه ** در عدم در میروند و باب نه
- Uyumadıkları halde rüya görürler, görünürde bir kapı yoktur, yokluğa giderler!
-
خانهی تنگ و درون جان چنگلوک ** کرد ویران تا کند قصر ملوک 3555
- Ev dar. Ruh bu daracık evde eli, ayağı çarpılmış gibi iki büklüm. O evi, padişahların sarayları genişletmek, mamur bir hale koymak için yıkar.