-
در حقیقت خالق آثار اوست ** لیک جز علت نبیند اهل پوست
- Hakikatte eserleri halk eden odur. Fakat kışırda kalan, yalnız zahiri gören, ancak sebepleri görebilir!
-
مغز کو از پوستها آواره نیست ** از طبیب و علت او را چاره نیست 3575
- Derilerden ayrı olmayan, sebeplerden kurtulmamış olan akıl, ne illetlerden kurtulur, ne doktordan fayda görür!
-
چون دوم بار آدمیزاده بزاد ** پای خود بر فرق علتها نهاد
- Âdemoğlu, ikinci defa doğdu mu ayağını sebeplerin başına kor.
-
علت اولی نباشد دین او ** علت جزوی ندارد کین او
- Artık, onun dini illet-i ûlâ değildir. Cüz’i illet de ona bir zarar veremez.
-
میپرد چون آفتاب اندر افق ** با عروس صدق و صورت چون تتق
- O, doğruluk geliniyle ufuklarda uçup durur; sureti de ona ancak bir duvaktır.
-
بلک بیرون از افق وز چرخها ** بی مکان باشد چو ارواح و نهی
- Hatta ufuktan da dışarıdadır, göklerden de. Ruhlar ve akıllar gibi mekânız bir âlemdedir.
-
بل عقول ماست سایههای او ** میفتد چون سایهها در پای او 3580
- Hatta akıllarımız bile onun gölgesidir: akıllarımız bile gölgeler gibi onun ayağına düşer.
-
مجتهد هر گه که باشد نصشناس ** اندر آن صورت نیندیشد قیاس
- Müctehit, nassı görür, tanırsa herhangi bir hükümde artık kıyası düşünmez ki.
-
چون نیابد نص اندر صورتی ** از قیاس آنجا نماید عبرتی
- Fakat bir şeyde nas yoksa orada kıyasa girişir, kıyastan ibret alır, kıyasla hüküm verir.
-
تشبیه نص با قیاس
- Nasla kıyası benzetiş
-
نص وحی روح قدسی دان یقین ** وان قیاس عقل جزوی تحت این
- Nassı Ruhulkudüs’ün vahyi bil, Aklı cüz’inin kıyası, bundan aşağıdır.