-
بل عقول ماست سایههای او ** میفتد چون سایهها در پای او 3580
- Hatta akıllarımız bile onun gölgesidir: akıllarımız bile gölgeler gibi onun ayağına düşer.
-
مجتهد هر گه که باشد نصشناس ** اندر آن صورت نیندیشد قیاس
- Müctehit, nassı görür, tanırsa herhangi bir hükümde artık kıyası düşünmez ki.
-
چون نیابد نص اندر صورتی ** از قیاس آنجا نماید عبرتی
- Fakat bir şeyde nas yoksa orada kıyasa girişir, kıyastan ibret alır, kıyasla hüküm verir.
-
تشبیه نص با قیاس
- Nasla kıyası benzetiş
-
نص وحی روح قدسی دان یقین ** وان قیاس عقل جزوی تحت این
- Nassı Ruhulkudüs’ün vahyi bil, Aklı cüz’inin kıyası, bundan aşağıdır.
-
عقل از جان گشت با ادراک و فر ** روح او را کی شود زیر نظر
- Akıl, canla idrak sahibi olmuş, canla aydınlanmıştır. Ruh, nasıl olur da aklın tasarrufuna girer?
-
لیک جان در عقل تاثیری کند ** زان اثر آن عقل تدبیری کند 3585
- Fakat ruh, akla tesir eder de akıl, o tesir altında tedbire girişir.
-
نوحوار ار صدقی زد در تو روح ** کو یم و کشتی و کو طوفان نوح
- Ruh, Nuh’u tasdik ettiği gibi seni de tasdik etti, senin emrine de tabi olduysa nerede deniz, nerede gemi, nerede Nuh tufanı?
-
عقل اثر را روح پندارد ولیک ** نور خور از قرص خور دورست نیک
- Akıl, eseri ruh sanır ama güneşin nuru güneşin cirminden büsbütün ayrıdır.
-
زان به قرصی سالکی خرسند شد ** تا ز نورش سوی قرص افکند شد
- O yüzden salik, ruhun nurundan aslına ulaşmak için bir lokma ekmeğe kanaat etti.
-
زانک این نوری که اندر سافل است ** نیست دایم روز و شب او آفل است
- Çünkü aşağılara vuran nur, gece gündüz daimî değildir ki… Geçer gider.