-
تو عدو او نهای خصم خودی ** چه غم آتش را که تو هیزم شدی 3630
- Sen, onun düşmanı değilsin, kendinin düşmanısın. Sen odun olsan ateşe ne gam, o ne yapsın?
-
ای عجب از سوزشت او کم شود ** یا ز درد سوزشت پر غم شود
- Ne şaşılacak şey… Hiç senin yanışınla onun ışığı, onun harareti azalır mı? Yahut da hiç sen yanıp yakılıyorsun diye gamlanır mı?
-
رحمتش نه رحمت آدم بود ** که مزاج رحم آدم غم بود
- Onun merhameti, insanın merhametine benzemez. Çünkü insanın acımasında bir dert, bir elem vardır.
-
رحمت مخلوق باشد غصهناک ** رحمت حق از غم و غصهست پاک
- Mahlûkun acıması elemle karışıktır. Allah’ın rahmetiyle dertten de paktır, elemden de.
-
رحمت بیچون چنین دان ای پدر ** ناید اندر وهم از وی جز اثر
- Babam, Allah rahmetini şöyle bil: O rahmet, vehme bile sığmaz, yalnız eseri görünür.
-
فرق میان دانستن چیزی به مثال و تقلید و میان دانستن ماهیت آن چیز
- Bir şeyi misal ve taklitle bilmekle o şeyin hakikatini bilmek arasındaki fark
-
ظاهرست آثار و میوهی رحمتش ** لیک کی داند جز او ماهیتش 3635
- Onun rahmet eserleriyle rahmet meyveleri meydandadır. Fakat onun mahiyetini ondan başka kim bilebilir?
-
هیچ ماهیات اوصاف کمال ** کس نداند جز بثار و مثال
- Kemal vasıflarının mahiyetleri, yalnız eser ve misalleriyle bilinir. Bundan başka bir tarzda kimsecikler bilemez.
-
طفل ماهیت نداند طمث را ** جز که گویی هست چون حلوا ترا
- Çocuk çiftleşmenin mahiyetini bilemez ki… Helva, yok mu? İşte onun gibi lezzetlidir dersen o başka.
-
کی بود ماهیت ذوق جماع ** مثل ماهیات حلوا ای مطاع
- Fakat ey taklide yapışmış adam, çiftleşmede ki lezzet, helvada ki lezzete benzer mi? O nerede, bu nerede?
-
لیک نسبت کرد از روی خوشی ** با تو آن عاقل چو تو کودکوشی
- Fakat sen çocuk gibisin de o akıllı adam, sana güzellikle o misali getirdi.