English    Türkçe    فارسی   

3
3651-3660

  • زانک ماهیات و سر سر آن ** پیش چشم کاملان باشد عیان
  • Çünkü mahiyetlerle onların sırrının sırrı, kâmillerin gözü önünde apaçıktır.
  • در وجود از سر حق و ذات او ** دورتر از فهم و استبصار کو
  • Varlık âleminde Allah’ın sırrından Allah’ın zatından daha ziyade anlayıştan uzak ve bir görüşe sığmaz ne var?
  • چونک آن مخفی نماند از محرمان ** ذات و وصفی چیست کان ماند نهان
  • O bile mahremlerden gizli kalmazsa artık bir şeyin mahiyeti bir şeyin vasfı nedir ki gizli kalsın?
  • عقل بحثی گوید این دورست و گو ** بی ز تاویل محالی کم شنو
  • Akıl, bir bahiste bu olmayacak şey, akıldan uzak tevile sığmaz, olmayacak şeyi dinleme der.
  • قطب گوید مر ترا ای سست‌حال ** آنچ فوق حال تست آید محال 3655
  • Kutup da, sana der ki “A düşkün, anlayışından üstün gördüğün şeylere olmayacak şey diyorsun.
  • واقعاتی که کنونت بر گشود ** نه که اول هم محالت می‌نمود
  • Şimdi sana keşf olan vakalar da sana evvelce olmayacak şeyler görünmüyor muydu?
  • چون رهانیدت ز ده زندان کرم ** تیه را بر خود مکن حبس ستم
  • Allah, keremiyle seni on tane zindandan kurtarmışken bu Tih ovasını kendine sitem hapishanesi yapma!”
  • جمع و توفیق میان نفی و اثبات یک چیز از روی نسبت و اختلاف جهت
  • Nisbet ve zâhiri ihtilâf yüzünden bir şeyde hem nefiy, hem de ispatın birleşmesi
  • نفی آن یک چیز و اثباتش رواست ** چون جهت شد مختلف نسبت دوتاست
  • Bir şeyin hem nefyedilmesi caizdir, hem ispat edilmesi. Çünkü zahiri görünüş aykırıdır, nispet de iki türlü olabilir.
  • ما رمیت اذ رمیت از نسبتست ** نفی و اثباتست و هر دو مثبتست
  • Allah’ın “O taşları attığın zaman yok mu? Onları sen atmadın ki… Allah attı” demesinde hem hem nefiy vardır, hem ispat ve ikisi de yerindedir.
  • آن تو افکندی چو بر دست تو بود ** تو نه افکندی که قوت حق نمود 3660
  • Onları sen attın, çünkü taşlar senin elindeydi. Fakat sen atmadın, çünkü o atış kuvvetini Allah izhar etti.