-
همچو فرزندان خود دانندشان ** منکران با صد دلیل و صد نشان
- Münkirler onları yüzlerce delille, yüzlerce nişanla evlâtlarını tanır gibi tanırlar, bilirler ama
-
لیک از رشک و حسد پنهان کنند ** خویشتن را بر ندانم میزنند 3665
- Kıskançlıkları, hasetleri yüzünden bildiklerini gizlerler “Bilmiyoruz ki” diye bilmezlikten gelirler.
-
پس چو یعرف گفت چون جای دگر ** گفت لایعرفهم غیری فذر
- Baksana, Allah bir yerde “Onları bilirler” dedi, bir yerde de “Onları benden başka kimse bilmez;
-
انهم تحت قبابی کامنون ** جز که یزدانشان نداند ز آزمون
- Onlar, benim kubbelerimin altında gizlidir. Onları Allah’tan başka kimse bilmez, sınamakla bilinmezler ki” dedi.
-
هم بنسبت گیر این مفتوح را ** که بدانی و ندانی نوح را
- Nuh’u hem bilirsin, hem bilmezsin, değil mi? İşte bunu da bu ayetle hadiste izhar edilen manaya kıyas et!
-
مسلهی فنا و بقای درویش
- Dervişin yokluğu ve varlığı meselesi
-
گفت قایل در جهان درویش نیست ** ور بود درویش آن درویش نیست
- Birisi dedi ki. Âlemde derviş yok… Olsa bile o derviş dervişlik makamına erişmişse yok olmuş demektir.
-
هست از روی بقای ذات او ** نیست گشته وصف او در وصف هو 3670
- Doğru, çünkü varlığı, sureti bakımındandır, görünüşe göre vardır. Fakat sıfatları, Allah sıfatında yok olmuştur.
-
چون زبانهی شمع پیش آفتاب ** نیست باشد هست باشد در حساب
- O, güneşe karşı yanmakta olan muma benzer. Mumun alevi de var sayılır ama güneşin önünde yoktur.
-
هست باشد ذات او تا تو اگر ** بر نهی پنبه بسوزد زان شرر
- Fakat muma bir pamuk tutun mu yanar… Şu halde vardır.
-
نیست باشد روشنی ندهد ترا ** کرده باشد آفتاب او را فنا
- Öyle ama sana bir aydınlık vermez ki; güneş, onu yok etmiştir. Bu bakımdan da yoktur.