English    Türkçe    فارسی   

3
3680-3689

  • هم بنسبت دان وفاق ای منتجب ** این دو ضد با ادب با بی‌ادب 3680
  • Ey aslı, nesli belli kişi bu edeplilikle edepsizliği birbirine uygun bil.
  • بی‌ادب باشد چو ظاهر بنگری ** که بود دعوی عشقش هم‌سری
  • Zahirine bakarsan edepsiz gibi görünür. Çünkü başında aşk dâvası vardır ( bu dâva da varlık alâmetidir).
  • چون به باطن بنگری دعوی کجاست ** او و دعوی پیش آن سلطان فناست
  • Fakat hakikatte dâva nerede? O padişahın önünde dâva da fanidir, âşık da!
  • مات زید زید اگر فاعل بود ** لیک فاعل نیست کو عاطل بود
  • Zeyd öldü desek bu cümlede Zeyd faildir ama hakikatte fail değildir, elinden bir şey gelmez ki!
  • او ز روی لفظ نحوی فاعلست ** ورنه او مفعول و موتش قاتلست
  • Nahiv bakımından faildir… Yoksa hakikatte mefuldür, ölüm onu öldürüverir.
  • فاعل چه کو چنان مقهور شد ** فاعلیها جمله از وی دور شد 3685
  • Nerede Zeyd’in failliği? Öyle mahvolur ki bütün faillikler, ondan uzak kalır.
  • قصه وکیل صدر جهان کی متهم شد و از بخارا گریخت از بیم جان باز عشقش کشید رو کشان کی کار جان سهل باشد عاشقان را
  • Sadr-ı Cihan’ın vekilinin bir töhmet altına alınarak can korkusuyla Buhara’dan kaçması, Sadr-ı Cihan’a âşık olduğundan tekrar ters yüzüne geri dönmesi, âşıklar için can vermek kolaydır
  • در بخارا بنده‌ی صدر جهان ** متهم شد گشت از صدرش نهان
  • Buhara’da Sadr-ı Cihan’ın kulu bir töhmete uğradı, mevkiinde düştü, gizlenmeye mecbur oldu.
  • مدت ده سال سرگردان بگشت ** گه خراسان گه کهستان گاه دشت
  • On yıl gâh Horasan’da, gâh Kuhistan ve gâh Deşt’te başıboş bir halde gezip dolaştı.
  • از پس ده سال او از اشتیاق ** گشت بی‌طاقت ز ایام فراق
  • On yıl sonra iştiyaktan takati kalmadı, ayrılık günleri sabrını tüketti.
  • گفت تاب فرقتم زین پس نماند ** صبر کی داند خلاعت را نشاند
  • Dedi ki artık ayrılığa tahammülüm kalmadı. Sabır, insanı küstahlıktan alıkoyabilir mi hiç?