-
گر هماره فصل تابستان بدی ** سوزش خورشید در بستان شدی
- Ya mevsimi sürüp gitseydi güneş, bağları, bahçeleri yakar kavururdu.
-
منبتش را سوختی از بیخ و بن ** که دگر تازه نگشتی آن کهن
- Nebatları kökünden yakardı, bir daha o yanıp kavrulan şeyler yenilemezdi, yeşerip tazelenmezdi.
-
گر ترشرویست آن دی مشفق است ** صیف خندانست اما محرقست
- Kışın yüzü ekşidir ama şefkatlidir... yaz gülümser ama yakar, yandırır!
-
چونک قبض آید تو در وی بسط بین ** تازه باش و چین میفکن در جبین
- Darlık geldi mi onda genişlik gör de canlan, alnını kırıştırma!
-
کودکان خندان و دانایان ترش ** غم جگر را باشد و شادی ز شش 3740
- Çocuklar gülüp dururlar, bilenlerinse yüzü ekşidir. Gam karaciğerden meydana gelir, neşe akciğerden!
-
چشم کودک همچو خر در آخرست ** چشم عاقل در حساب آخرست
- Çocuğun gözü, eşek gibi ahırdadır… Akıllı adamsa gözünü işin sonuna diker.
-
او در آخر چرب میبیند علف ** وین ز قصاب آخرش بیند تلف
- Akılsız, ahırdaki otu tatlı görür… Akıllı, ahırdaki hayvanın nihayet kasap elinde telef olacağını görür, bilir.
-
آن علف تلخست کین قصاب داد ** بهر لحم ما ترازویی نهاد
- Şu kasabın verdiği ot yok mu? Acıdır, acı! Kasap o otu bizi semirtmek, tartıda ağır gelmemizi temin etmek için veriyor.
-
رو ز حکمت خور علف کان را خدا ** بی غرض دادست از محض عطا
- Yürü, Allah’ın verdiği hikmet otunu ye! Çünkü Allah, onu ancak cömertliğinden, ihsanından dolayı karşılık istemeksizin vermiştir.
-
فهم نان کردی نه حکمت ای رهی ** زانچ حق گفتت کلوا من رزقه 3745
- Allah “Allah’ın verdiği rızıktan yiyin” dedi. Sen, buradaki rızkı ekmek sandın, hikmet olduğunu anlamadın ha!