-
گفت معشوقی به عاشق کای فتی ** تو به غربت دیدهای بس شهرها
- Bir güzel, âşığına dedi ki: Yiğidim, gurbette birçok şehirler gördün.
-
پس کدامین شهر ز آنها خوشترست ** گفت آن شهری که در وی دلبرست
- Hangi şehir daha ziyade hoşuna gitti. Âşık, “Sevgilinin oturduğu şehir”
-
هرکجا باشد شه ما را بساط ** هست صحرا گر بود سم الخیاط 3810
- Padişahımız, nereye yaygısını yayar, oturursa orası, iğne deliği kadar dar bile olsa bize sahra gelir.
-
هر کجا که یوسفی باشد چو ماه ** جنتست ارچه که باشد قعر چاه
- Ay gibi Yusuf neredeyse orası, kuyunun dibi bile olsa cennettir.” dedi.
-
منع کردن دوستان او را از رجوع کردن به بخارا وتهدید کردن و لاابالی گفتن او
- Dostlarının, Buhara’ya gitme diye âşığı menetmeleri ve hiçbir şeye aldırış etmeksizin ulu orta sözler söyleme diyerek tehdit eylemeleri
-
گفت او را ناصحی ای بیخبر ** عاقبت اندیش اگر داری هنر
- O âşığa da öğütçünün biri dedi ki: “Ey bihaber, aklın varsa işin sonunu düşün.
-
درنگر پس را به عقل و پیش را ** همچو پروانه مسوزان خویش را
- Aklını başına devşir de işin önüne, sonuna dikkat et. Pervane gibi kendini yakıp yandırma!
-
چون بخارا میروی دیوانهای ** لایق زنجیر و زندانخانهای
- Delicesine Buhara’ya gidersen zincire vurulmaya, hapishaneye atılmaya lâyıksın.
-
او ز تو آهن همیخاید ز خشم ** او همیجوید ترا با بیست چشم 3815
- Sadr-ı Cihan, sana kızgın… Âdeta demir çiğnemede, dişlerini gıcırdatıp durmada. Seni yirmi gözle bekliyor.
-
میکند او تیز از بهر تو کارد ** او سگ قحطست و تو انبان آرد
- Senin için bıçak bileyip duruyor. O âdeta kırlıkta kalmış bir köpek, sense unla dolu dağarcıksın!
-
چون رهیدی و خدایت راه داد ** سوی زندان میروی چونت فتاد
- Allah, bir fırsat verdi, kurtuldun… Sonra da zindana gidiyorsun ha… Ne oldu sana?