English    Türkçe    فارسی   

3
3816-3825

  • می‌کند او تیز از بهر تو کارد ** او سگ قحطست و تو انبان آرد
  • Senin için bıçak bileyip duruyor. O âdeta kırlıkta kalmış bir köpek, sense unla dolu dağarcıksın!
  • چون رهیدی و خدایت راه داد ** سوی زندان می‌روی چونت فتاد
  • Allah, bir fırsat verdi, kurtuldun… Sonra da zindana gidiyorsun ha… Ne oldu sana?
  • بر تو گر ده‌گون موکل آمدی ** عقل بایستی کز ایشان کم زدی
  • Sana on çeşit memur dikseler bile onlardan kaçıp gizlenmen lazım; akıl, bunu emreder.
  • چون موکل نیست بر تو هیچ‌کس ** از چه بسته گشت بر تو پیش و پس
  • Hâlbuki senin başında tek bir memur bile yok. Neden böyle önden, arttan yolun bağlandı?”
  • عشق پنهان کرده بود او را اسیر ** آن موکل را نمی‌دید آن نذیر 3820
  • Gizli aşk, onu esir etmişti. O öğütçü, o korkutucu o gizli memuru görmüyordu ki!
  • هر موکل را موکل مختفیست ** ورنه او در بند سگ طبعی ز چیست
  • Her memurun başında gizli bir memur var. Böyle değil de o memur, neden köpeğe benzeyen tabiatına esir. Neden onun bağlarıyla bağlı?
  • خشم شاه عشق بر جانش نشست ** بر عوانی و سیه‌روییش بست
  • Padişahın kızgınlığı ruhuna tesir etmiş, onu memurluğa, kara yüzlülüğe bağlamış.
  • می‌زند او را که هین او رابزن ** زان عوانان نهان افغان من
  • Hadi vur şu adamı diye onu dövüp duruyor! Benim feryadım, işte o gizli memurlardan!
  • هرکه بینی در زیانی می‌رود ** گرچه تنها با عوانی می‌رود
  • Kimi ziyanda görürsen bil ki görünüşte yapayalnız bile olsa hakikatte o ziyana bir memurla sürüklenir, gider.
  • گر ازو واقف بدی افغان زدی ** پیش آن سلطان سلطانان شدی 3825
  • Bu hali bilseydin feryat eder, o padişahlar padişahına sığınırdın.