-
تو فسرده درخور این دم نهای ** با شکر مقرون نهای گرچه نیی 3870
- Sen donmuş, taş kesilmiş birisin; bu söze, bu nefese lâyık değilsin… Evet, sen de kamışsın ama içinde şeker yok!
-
رخت عقلت با توست و عاقلی ** کز جنودا لم تروها غافلی
- Aklın başında, akıllısın sen. “Görmediğiniz askerleri yolladı” ayetinden gafilsin!
-
در آمدن آن عاشق لاابالی در بخارا وتحذیر کردن دوستان او را از پیداشدن
- O sallapati âşığın Buhara’ya gelmesi, dostlarının onu meydana çıkarmamaya çalışmaları
-
اندر آمد در بخارا شادمان ** پیش معشوق خود و دارالامان
- Sevine, sevine o emniyet şehrine sevgilisinin bulunduğu yere, Buhara’ya geldi.
-
همچو آن مستی که پرد بر اثیر ** مه کنارش گیرد و گوید که گیر
- Gökyüzünde uçan, ay tarafından kucaklandığını, kendisine sen de beni kucaklasana dendiğini sanan sarhoşa benziyordu.
-
هرکه دیدش در بخارا گفت خیز ** پیش از پیدا شدن منشین گریز
- Onu Buhara’da her gören “Durma, görünmeden hemen bir tarafa sıvış!
-
که ترا میجوید آن شه خشمگین ** تا کشد از جان تو ده ساله کین 3875
- Padişah gazap etmiş, tam on yıllık öcünü almak için seni arayıp duruyor.
-
الله الله درمیا در خون خویش ** تکیه کم کن بر دم و افسون خویش
- Allah aşkına olsun kendi kanına girme… Kendine pek o kadar güvenme!
-
شحنهی صدر جهان بودی و راد ** معتمد بودی مهندس اوستاد
- Sadr-ı Cihan’ın Şahnesiydin, itimadına mazhar olmuş üstat bir mühendistin.
-
غدو کردی وز جزا بگریختی ** رسته بودی باز چون آویختی
- Ona hıyanette bulundun, cezadan da kaçtın… Neyse, bu suretle kurtulduğun halde şimdi nasıl oldu da tekrar geldin?
-
از بلا بگریختی با صد حیل ** ابلهی آوردت اینجا یا اجل
- Yüzlerce hileyle belâdan kurtulmuştun, seni buraya aptallığın mı getirdi, ecelin mi?