-
وصف او فانی شد و ذاتش بقا ** زین سپس نه کم شود نه بدلقا
- Vasfı yok olur da zatı kalır… Artık bundan böyle ne kaybolur, ne kötüleşir, pislenir!
-
خویش را بر نخل او آویختم ** عذر آن را که ازو بگریختم 3915
- Ben de ondan kaçtığım için pişmanım, özrümü bildirmek üzere kendimi onun fidanına astım!”
-
رسیدن آن عاشق به معشوق خویش چون دست از جان خود بشست
- Canından el yıkayan o âşığın mâşukuna ulaşması
-
همچو گویی سجده کن بر رو و سر ** جانب آن صدر شد با چشم تر
- Top gibi başının, yüzünün üstüne kapanıp secdeler ederek gözleri yaşlı bir halde Sad-ı Cihan’ın huzuruna gitti.
-
جمله خلقان منتظر سر در هوا ** کش بسوزد یا برآویزد ورا
- Herkes, acaba onu yakacak mı, asacak mı diye başını havaya dikmiş bekliyordu.
-
این زمان این احمق یک لخت را ** آن نماید که زمان بدبخت را
- Sadr-ı Cihan, işte o vakit zaman, talihsiz kişilere ne gösterirse bu bir avuç ahmağa onu gösterdi.
-
همچو پروانه شرر را نور دید ** احمقانه در فتاد از جان برید
- İşten anlamayan ahmak, pervane gibi alevi nur sandı, ahmakçasına aleve atıldı, canından oldu.
-
لیک شمع عشق چون آن شمع نیست ** روشن اندر روشن اندر روشنیست 3920
- Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır.
-
او به عکس شمعهای آتشیست ** مینماید آتش و جمله خوشیست
- O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir.
-
صفت آن مسجد کی عاشقکش بود و آن عاشق مرگجوی لا ابالی کی درو مهمان شد
- Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık
-
یک حکایت گوش کن ای نیکپی ** مسجدی بد بر کنار شهر ری
- Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle:
-
هیچ کس در وی نخفتی شب ز بیم ** که نه فرزندش شدی آن شب یتیم
- Rey şehrinin kıyısında bir mescit vardı.