-
این زمان این احمق یک لخت را ** آن نماید که زمان بدبخت را
- Sadr-ı Cihan, işte o vakit zaman, talihsiz kişilere ne gösterirse bu bir avuç ahmağa onu gösterdi.
-
همچو پروانه شرر را نور دید ** احمقانه در فتاد از جان برید
- İşten anlamayan ahmak, pervane gibi alevi nur sandı, ahmakçasına aleve atıldı, canından oldu.
-
لیک شمع عشق چون آن شمع نیست ** روشن اندر روشن اندر روشنیست 3920
- Fakat aşk mumu, o muma benzemez ki. Aşk, aydınlıklar içindeki aydınlıklar aydınlığıdır.
-
او به عکس شمعهای آتشیست ** مینماید آتش و جمله خوشیست
- O ateşli mumların aksine bir şeydir. Ateş gibi görünür ama baştanbaşa nurdur, güzellikten, hoşluktan ibarettir.
-
صفت آن مسجد کی عاشقکش بود و آن عاشق مرگجوی لا ابالی کی درو مهمان شد
- Âşık öldüren mescidle ölümünü arayıp hiçbir şeye aldırış etmeyerek orada konuklayan âşık
-
یک حکایت گوش کن ای نیکپی ** مسجدی بد بر کنار شهر ری
- Ey izi, tozu güzel, bir hikâye söyleyeyim, dinle:
-
هیچ کس در وی نخفتی شب ز بیم ** که نه فرزندش شدی آن شب یتیم
- Rey şehrinin kıyısında bir mescit vardı.
-
بس که اندر وی غریب عور رفت ** صبحدم چون اختران در گور رفت
- Hiç kimse yoktu ki orada gecelesin, yatsın da korkudan ödü patlayıp ölmesin; oğlu o gece yetim kalmasın.
-
خویشتن را نیک ازین آگاه کن ** صبح آمد خواب را کوتاه کن 3925
- Ona nice aç, çıplak garip gitti… Hepsi de sabah çağı yıldızlar gibi battı, mezara girdi!
-
هر کسی گفتی که پریانند تند ** اندرو مهمان کشان با تیغ کند
- Sen de bunu iyice anla, kendine gel. Sabah geldi çattı, uykuyu bırak artık!
-
آن دگر گفتی که سحرست و طلسم ** کین رصد باشد عدو جان و خصم
- Herkes, orada kuvvetli periler var, orada konaklayanları kör kılıçla kesip öldürüyorlar derdi.