-
گفت پیغامبر سپهدار غیوب ** لا شجاعة یا فتی قبل الحروب
- O gayp askerinin başbuğu Peygamber dedi ki: “Ey yiğit, savaştan önce yiğitlik olamaz!”
-
وقت لاف غزو مستان کف کنند ** وقت جوش جنگ چون کف بیفنند 4005
- Sarhoşlar, savaş lâfına kalkıştılar mı ağızlarından köpük saçarlar ama savaş kızışınca köpük gibi kalırlar, hiçbir işe yaramazlar.
-
وقت ذکر غزو شمشیرش دراز ** وقت کر و فر تیغش چون پیاز
- Bu çeşit adamın kılıcı savaş sözü olunca, uzar. Asıl savaştaysa soğan gibi kat, kat kınlara gömülür!
-
وقت اندیشه دل او زخمجو ** پس به یک سوزن تهی شد خیک او
- Savaşı düşündüğü zaman gönlü, yaraları arar, saflara dalar, erlikler gösterir. Savaş zamanındaysa bucak bucak kaçar?
-
من عجب دارم ز جویای صفا ** کو رمد در وقت صیقل از جفا
- Cefaya uğrayıp cilâlanacağı zaman kaçan, sonra da safa dileyen kişiye şaşarım doğrusu.
-
عشق چون دعوی جفا دیدن گواه ** چون گواهت نیست شد دعوی تباه
- Aşk dâvaya benzer, cefa çekmek de şahide. Şahidin yoksa dâvayı kazanamazsın ki!
-
چون گواهت خواهد این قاضی مرنج ** بوسه ده بر مار تا یابی تو گنج 4010
- Kadı, senden şahit isterse incinme. Yılanı öp ki hazineyi elde edesin!
-
آن جفا با تو نباشد ای پسر ** بلک با وصف بدی اندر تو در
- Zaten o cefa sana değildir ki ey oğul! Sendeki kötü hulyadır.
-
بر نمد چوبی که آن را مرد زد ** بر نمد آن را نزد بر گرد زد
- Sopayla kilime vuran, kilimi dövmez, tozlarını silker!
-
گر بزد مر اسپ را آن کینه کش ** آن نزد بر اسپ زد بر سکسکش
- Kızıp atı döven, hakikatte atı dövmez, aksak yürüyüşünü döver.