-
همچو یوسف کش ز تقدیر عجب ** نرتع و نلعب ببرد از ظل آب
- Yusuf gibi. Onu da “Gezer oynarız” sözü tuhaf bir takdir neticesi babasın gölgesinden ayırdı.
-
آن نه بازی بلک جانبازیست آن ** حیله و مکر و دغاسازیست آن
- O oyun değil, canlı oynayış… Hile, düzen, hainlik.
-
هرچه از یارت جدا اندازد آن ** مشنو آن را کان زیان دارد زیان
- Seni dostundan ayıran sözü dinleme sözde ziyan vardır, ziyan!
-
گر بود آن سود صد در صد مگیر ** بهر زر مگسل ز گنجور ای فقیر 420
- Hatta o sözde sad edenler sad vefkının faydası bile olsa aldırış etme. Altın için hazineyi bırakma yoksul!
-
این شنو که چند یزدان زجر کرد ** گفت اصحاب نبی را گرم و سرد
- Şunu dinle, Allah, Peygamber’in eshabına iyi, kötü nice şeyler söyleyip kaç kere hitabetti.
-
زانک بر بانگ دهل در سال تنگ ** جمعه را کردند باطل بی درنگ
- Çünkü kıtlık yılında davul sesini duyunca Cuma namazını hemencecik bırakıverdiler.
-
تا نباید دیگران ارزان خرند ** زان جلب صرفه ز ما ایشان برند
- Başkaları daha ucuza almasınlar, o alışverişle bizim kârımızı onlar elde etmesinler dediler.
-
ماند پیغامبر بخلوت در نماز ** با دو سه درویش ثابت پر نیاز
- Peygamber, namazda kendini tamamıyla niyaza vermiş iki üç yoksulla kalakaldı.
-
گفت طبل و لهو و بازرگانیی ** چونتان ببرید از ربانیی 425
- Allah; “Davul sesi, abes işler ve alışveriş, Allah Rasülünden sizi nasıl ayırdı?
-
قد فضضتم نحو قمح هائما ** ثم خلیتم نبیا قائما
- Şaşkın bir halde buğdaya doğru dağılıverdiniz de Peygamber’i atakta yalnız bıraktınız.